JİNEKOLOJİK KANSERLERDE ERKEN TANI
Jinekolojik kanserler arasında en erken evrede yakalanabilen kanser türü rahim kanseri ve yumurtalık kanseri çoğu durumda geç belirti verdiğinden tanı konduğunda genellikle ileri evrelerdedir.Rahim ağzı kanseri ise yapılacak basit bir papsmear testiyle erken dönemde yakalanabilen bir kanser türüdür.
Vulva (dış genital organ) kanseri erken tanısı :
Vulva kanseri genellikle ileri yaşlarda ortaya çıkan bir kanser türü olmakla beraber aynen rahimağzı kanserinde olduğu gibi kanser aşamasına gelmeden önce bazı kanser öncüsü lezyonlar oluşturabilen bir kanser türüdür.
kendi kendine vulva muayenesi bahsinde anlatıldığı gibi erken tanı açısından bu muayenenin düzenli olarak yapılması ve bölgede ortaya çıkan kızarıklık, renk değişikliği, kaşıntı, yanma, kabarıklık, yara oluşumu ve kitle oluşumu gibi durumlarda en kısa zamanda doktora başvurulması önemlidir. Bu belirtilerin çoğu dış genital bölge sorunları bahsinde anlatıldığı gibi çoğunlukla basit nedenlere bağlı olmakla beraber yine de emin olunabilmesi için jinekolojik muayenenin ihmal edilmemesi son derece önemlidir.
Vajina kanseri erken tanısı :
Bu kanser türü oldukça ender görülen ve genellikle ileri yaşlarda ortaya çıkan bir kanser türüdür. Kanser öncüsü lezyonlar oluşturmakla beraber tanı konduğunda genellikle ileri evrelere ulaşmıştır. Bu nedenle erken tanı olanaklarının oldukça kısıtlı olduğu söylenebilir.
Rahimağzı Kanseri Erken Tanısı :
Jinekolojik kanserler arasında kanser tarama testlerinin en iyi sonuç verdiği ve bu nedenle henüz kanser aşamasına ulaşmadan, oluşan kanser öncüsü lezyonların yakalanabildiği bir kanser türüdür.
Hücresel düzeydeki değişiklikleri ortaya çıkarabilen papsmear testinin yaygın kullanıma girmesiyle gelişmiş ülkelerde rahimağzı kanserine bağlı ölümlerde oldukça önemli bir azalma ortaya çıkmıştır. Bu olanaktan faydalanmak için kadınların hiçbir şikayetleri olmasa dahi doktorlarınca kendilerine önerilen aralıklarla jinekolojik muayeneden geçmeleri ve bu esnada Papsmear testine tabi tutulmaları önemlidir.
Rahim Kanseri Erken Tanısı :
Rahim kanseri genellikle menopoz sonrasında ve özellikle de bu kansere yakalanma açısından yüksek risk altında olan kadınlarda ortaya çıkan bir kanser türüdür. En sık verdiği belirti menopoz döneminde menopoz dönemin olup, bu dönemde yapılan bir rahim içi tabakası rahim iç tabakası örneklenmesi (endometriyal biyopsi ) ile tanısı konabilen ve ilk tanı konduğunda genellikle erken bir evrede olan bir jinekolojik kanserdir. Erken evrede tanı olanağından faydalanabilmek için özellikle risk faktörü olan kadınların düzenli olarak jinekolojik muayeneden geçmeleri ve menopozda olsun veya olmasın normaldışı kanaması olan her kadının kısa zamanda jinekolojik değerlendirme için doktora başvurması önemlidir.
Yumurtalık Kanseri Erken Tanısı :
Kadın genital kanserleri içinde erken tanısı oldukça zor olan ve belirti verdiğinde genellikle ileri evrelerde olan bir kanser türüdür. Günümüzde yumurtalık kanserinin erken tanısı için henüz etkili bir yöntem geliştirilmiş olmamakla beraber bu kansere yakalanma açısından yüksek risk altında olan kadınlarda BRCA geni adı verilen ve birden fazla yumurtalık kanserli bireyi olan ailelerde daha sık oranda saptanan gen taraması üzerinde durulan konulardan biridir. Bu genin varlığı saptandığında ise tıbbi yaklaşımın ne olması gerektiğinde bir fikir birliği mevcut olmadığından bu testi bir erken tanı yöntemi olarak görmek zordur.
Günümüzde yumurtalık kanseri erken tanısında en iyi yaklaşımın düzenli jinekolojik değerlendirmeler esnasında yumurtalıklarda görülen ve kanser şüphesi taşıyan oluşumların cerrahi yöntemlerle çıkarılması olduğu söylenebilir.
Meme Kanseri Erken Tanısı :
Meme kanseri düzenli olarak doktor tarafından yapılan meme muayenesi, düzenli olarak kadın tarafından uygulanan kendi kendine meme muayenesi ve memede kanser düşündürecek belirti ve bulguların kadın tarafından iyi bilinmesi ve bunlar saptandığında kısa zamanda doktora başvurulması ve doktor tarafından önerilen aralıklarla mamografi incelemesinin yapılmasıyla nispeten erken evrelerde yakalanabilen bir kanser türüdür.
Yumurtalık kanseri bahsinde anlatılan BRCA geni taramasında bu gende değişiklik saptanan kadınlarda yumurtalık kanseri yanında meme kanseri ve kalın muayenesi ağırsak kanseri gelişme riski de nispeten yüksek olduğundan bu tür bir durumda erken tanıya yönelik uygulamaların daha düzenli ve daha sık aralıklarla yapılması önemlidir.
3 Kasım 2007 Cumartesi
RAHİM AĞZI KANSERİ
Rahimağzı kanseri önceleri gelişmiş ülkeler de dahil olmak üzere tüm dünyada sıklık açısından ön sıralarda yer alan bir kanser türü iken, papsmear tarama testi, kolposkopi tanı testi gibi yöntemlerin geliştirilmesi sayesinde henüz kanser aşamasına gelmeden önce yakalanabilen ve etkili bir şekilde tedavi edilebilen bir kanser türü haline gelmiş ve bu da bu kanser türünden ölümlerin belirgin bir şekilde azalmasıyla sonuçlanmıştır.
Rahimağzı kanseri özellikle papsmear tarama testinin yaygın olarak kullanılamadığı ülkelerde halen önemini korumaktadır. Genellikle 40 yaş ve sonrasının bir hastalığı olarak kabul edilmesine karşın her yaşta ortaya çıkabilmektedir.
Kimlerde daha sık görülür?
Uzun yıllar rahimağzı kanserinin cinsel yolla bulaşan bir hastalık olduğu düşünülmüştür. Bunun altında yatan neden, 19. yüzyılda bir araştırmacının rahibelerde bu hastalığın ortaya çıkmadığını gözlemlemesidir. 20. yüzyılın ortalarında yapılan bir çalışmada hastalığın hayat kadınlarında görülme sıklığının daha fazla olduğunun saptanması bu eoriye daha da bağlanılmasına neden olmuştur.
Hastalık gerçekten de tek eşli yaşam sürdürme alışkanlığı olan ve eşi de tek eşli yaşam süren kadınlarda daha az görülmekte ve bu açıdan cinsel yolla bulaşan bir hastalık gibi davranmaktadır.
Genel olarak söylemek gerekirse bu kanser türü, CIN yani kanser öncüsü lezyon ortaya çıkma açısından risk altında olan kişilerde daha fazla görülmektedir, zaten bu da beklenen bir durumdur.
Özetle burada da tekrarlamak gerekirse, erken yaşta (20 yaşından önce) başlayan cinsel yaşam, çok eşli yaşam tarzı veya eşin çok eşli bir yaşam tarzını benimsemiş olması, HPV ile enfeksiyon ve sigara kulamı hastalığın gelişimi açısından en önemli risk faktörlerini oluşturmaktadır.
Eşi sünnetsiz olan kadınlarda hastalığın daha az görüldüğü zaman zaman öne sürülse de bu öneri tam olarak kanıtlanabilmiş değildir.
Ne Gibi Belirtiler Verir?
Rahimağzı kanseri en ileri aşamalara kadar "basit" bir akıntı dışında hiçbir belirti vermeyebilir ve bu durumlarda bazen tesadüfen yapılan bir papsmear incelemesiyle ortaya çıkarılabilir.
Bazı durumlarda bu kanser türü belli bir süredir CIN yani kanser öncüsü lezyon nedeniyle izlenmekte olan bir kadında saptanabilir.
Papsmearda sorun saptanması veya başka bir nedenle kolposkopi incelemesine tabi tutulan bir kadından alınan biyopside kanser saptanması ise hastalığın diğer bir ortaya çıkış şeklidir.
Yukarıda anlatılan durumlar nispeten az görülen durumlardır ve rahimağzı kanseri sıklıkla düzensiz kanamalar veya ilişki esnasında ortaya çıkan kanamalar şeklinde belirti verir.
Canlılığını kaybetmiş kanser dokularının "çürümesi" neticesinde oldukça kötü kokulu bir akıntı ortaya çıkabilir.
İlerlemiş kanser olgularında ise durdurulması oldukça zor kanamalar ortaya çıkabilir.
İleri evre kanser olgularında tümör kitlesinin böbrekle mesane arasında yer alan idrar borusuna baskı yapması neticesinde böbrekler işlevlerini yitirebilir.
Hastalığın Evreleri
Hastalığın ameliyatla tedavi edilmeye uygun olan erken bir evresi ve ameliyatla tedavinin etkili olmadığı ileri bir evresi vardır. Genel olarak söylemek gerekirse lenf yoluyla yayılımın olduğu, parametrium adı verilen ve rahimağzının etrafında bulunan, içinden idrar borusunun da geçtiği dokuya yayılım durumlarında ameliyat tercih edilmez.
Hastalığın uygun bir şekilde evrelenmesi ve tedavi şeklinin belirlenmesi için genel anestezi altında jinekolojik muayeneyle parametrium dokusuna yayılım olup olmadığı, MR veya BT görüntüleme yöntemlerinden biriyle lenf dokusuna yayılım olup olmadığı, sistoskopi incelemesiyle mesaneye yayılım olup olmadığı, rektoskopi incelemesiyle kalın barsak tutulumunun olup olmadığı, IVP adı verilen "ilaçlı böbrek filmiyle" idrar borusuna yayılımın olup olmadığı belirlenir. Bu incelemelerin hepsinin beraberce veya yalnızca birkaçının yapıldığı hastalar olabilir.
Nasıl Tedavi Edilir?
Ameliyatla tedavi kararı verildiğinde seçilecek olan ameliyat türü hastalığın erken evrenin hangi aşamasında bulunduğu ve hastanın yaşına ve çocuk arzusuna göre değişiklik gösterir. Genel olarak söylemek gerekirse çocuk arzusu olmayan bir kadında rahimin ameliyatla alınması erken evrenin en erken aşamalarında en çok tercih edilen ameliyat türüdür. Çocuk arzusu devam eden veya herhangi bir nedenle rahiminin alınmasını istemeyen kadınlarda konizasyon adı verilen ameliyat türü tercih edilir. Bu ameliyatta rahimağzından kanser dokusunu tümüyle içine alan koni şeklinde geniş bir parça çıkarılır.
Erken evrenin nispeten daha ileri evrelerinde ise nüks olasılığını ortadan kaldırmak amacıyla rahim oldukça geniş bir çevre dokuyla beraber çıkarılır ve vajinanın da bir kısmı alınır. Yine lenf kanallarına nüksü engellemek amacıyla çevre dokulardaki lenfe bezleri çıkarılır
Hastalığın ameliyatla tedavisinin mümkün olmadığı yönünde karar verilmesi durumunda hasta radyoterapiyle tedavi edilir.
Bazı durumlarda ameliyat sonrası ek olarak radyoterapi uygulaması gerekebilmektedir.
Tedavi Etkinliği ve Sağkalım
Tedavinin etkinliği ve sağkalım öncelikle hastalığın saptandığı zamandaki evresine, seçilen tedavi şeklinin uygulanma başarısına bağlıdır.
Tedavi sonrasında hastalar belli aralıklarla çeşitli incelemelere tabi tutularak muhtemel nüksler ortaya çıkarılır.
Rahimağzı kanseri son derece kötü huylu bir hastalık olmasına karşın düzenli doktor kontrollerine giden hastalıklarda henüz kanser aşamasına gelmeden veya kanserin en erken aşamalarında yakalanma ve tedavi sonrası şifa ile sonuçlanma olasılığı yüksek bir hastalıktır.
Rahimağzı kanseri özellikle papsmear tarama testinin yaygın olarak kullanılamadığı ülkelerde halen önemini korumaktadır. Genellikle 40 yaş ve sonrasının bir hastalığı olarak kabul edilmesine karşın her yaşta ortaya çıkabilmektedir.
Kimlerde daha sık görülür?
Uzun yıllar rahimağzı kanserinin cinsel yolla bulaşan bir hastalık olduğu düşünülmüştür. Bunun altında yatan neden, 19. yüzyılda bir araştırmacının rahibelerde bu hastalığın ortaya çıkmadığını gözlemlemesidir. 20. yüzyılın ortalarında yapılan bir çalışmada hastalığın hayat kadınlarında görülme sıklığının daha fazla olduğunun saptanması bu eoriye daha da bağlanılmasına neden olmuştur.
Hastalık gerçekten de tek eşli yaşam sürdürme alışkanlığı olan ve eşi de tek eşli yaşam süren kadınlarda daha az görülmekte ve bu açıdan cinsel yolla bulaşan bir hastalık gibi davranmaktadır.
Genel olarak söylemek gerekirse bu kanser türü, CIN yani kanser öncüsü lezyon ortaya çıkma açısından risk altında olan kişilerde daha fazla görülmektedir, zaten bu da beklenen bir durumdur.
Özetle burada da tekrarlamak gerekirse, erken yaşta (20 yaşından önce) başlayan cinsel yaşam, çok eşli yaşam tarzı veya eşin çok eşli bir yaşam tarzını benimsemiş olması, HPV ile enfeksiyon ve sigara kulamı hastalığın gelişimi açısından en önemli risk faktörlerini oluşturmaktadır.
Eşi sünnetsiz olan kadınlarda hastalığın daha az görüldüğü zaman zaman öne sürülse de bu öneri tam olarak kanıtlanabilmiş değildir.
Ne Gibi Belirtiler Verir?
Rahimağzı kanseri en ileri aşamalara kadar "basit" bir akıntı dışında hiçbir belirti vermeyebilir ve bu durumlarda bazen tesadüfen yapılan bir papsmear incelemesiyle ortaya çıkarılabilir.
Bazı durumlarda bu kanser türü belli bir süredir CIN yani kanser öncüsü lezyon nedeniyle izlenmekte olan bir kadında saptanabilir.
Papsmearda sorun saptanması veya başka bir nedenle kolposkopi incelemesine tabi tutulan bir kadından alınan biyopside kanser saptanması ise hastalığın diğer bir ortaya çıkış şeklidir.
Yukarıda anlatılan durumlar nispeten az görülen durumlardır ve rahimağzı kanseri sıklıkla düzensiz kanamalar veya ilişki esnasında ortaya çıkan kanamalar şeklinde belirti verir.
Canlılığını kaybetmiş kanser dokularının "çürümesi" neticesinde oldukça kötü kokulu bir akıntı ortaya çıkabilir.
İlerlemiş kanser olgularında ise durdurulması oldukça zor kanamalar ortaya çıkabilir.
İleri evre kanser olgularında tümör kitlesinin böbrekle mesane arasında yer alan idrar borusuna baskı yapması neticesinde böbrekler işlevlerini yitirebilir.
Hastalığın Evreleri
Hastalığın ameliyatla tedavi edilmeye uygun olan erken bir evresi ve ameliyatla tedavinin etkili olmadığı ileri bir evresi vardır. Genel olarak söylemek gerekirse lenf yoluyla yayılımın olduğu, parametrium adı verilen ve rahimağzının etrafında bulunan, içinden idrar borusunun da geçtiği dokuya yayılım durumlarında ameliyat tercih edilmez.
Hastalığın uygun bir şekilde evrelenmesi ve tedavi şeklinin belirlenmesi için genel anestezi altında jinekolojik muayeneyle parametrium dokusuna yayılım olup olmadığı, MR veya BT görüntüleme yöntemlerinden biriyle lenf dokusuna yayılım olup olmadığı, sistoskopi incelemesiyle mesaneye yayılım olup olmadığı, rektoskopi incelemesiyle kalın barsak tutulumunun olup olmadığı, IVP adı verilen "ilaçlı böbrek filmiyle" idrar borusuna yayılımın olup olmadığı belirlenir. Bu incelemelerin hepsinin beraberce veya yalnızca birkaçının yapıldığı hastalar olabilir.
Nasıl Tedavi Edilir?
Ameliyatla tedavi kararı verildiğinde seçilecek olan ameliyat türü hastalığın erken evrenin hangi aşamasında bulunduğu ve hastanın yaşına ve çocuk arzusuna göre değişiklik gösterir. Genel olarak söylemek gerekirse çocuk arzusu olmayan bir kadında rahimin ameliyatla alınması erken evrenin en erken aşamalarında en çok tercih edilen ameliyat türüdür. Çocuk arzusu devam eden veya herhangi bir nedenle rahiminin alınmasını istemeyen kadınlarda konizasyon adı verilen ameliyat türü tercih edilir. Bu ameliyatta rahimağzından kanser dokusunu tümüyle içine alan koni şeklinde geniş bir parça çıkarılır.
Erken evrenin nispeten daha ileri evrelerinde ise nüks olasılığını ortadan kaldırmak amacıyla rahim oldukça geniş bir çevre dokuyla beraber çıkarılır ve vajinanın da bir kısmı alınır. Yine lenf kanallarına nüksü engellemek amacıyla çevre dokulardaki lenfe bezleri çıkarılır
Hastalığın ameliyatla tedavisinin mümkün olmadığı yönünde karar verilmesi durumunda hasta radyoterapiyle tedavi edilir.
Bazı durumlarda ameliyat sonrası ek olarak radyoterapi uygulaması gerekebilmektedir.
Tedavi Etkinliği ve Sağkalım
Tedavinin etkinliği ve sağkalım öncelikle hastalığın saptandığı zamandaki evresine, seçilen tedavi şeklinin uygulanma başarısına bağlıdır.
Tedavi sonrasında hastalar belli aralıklarla çeşitli incelemelere tabi tutularak muhtemel nüksler ortaya çıkarılır.
Rahimağzı kanseri son derece kötü huylu bir hastalık olmasına karşın düzenli doktor kontrollerine giden hastalıklarda henüz kanser aşamasına gelmeden veya kanserin en erken aşamalarında yakalanma ve tedavi sonrası şifa ile sonuçlanma olasılığı yüksek bir hastalıktır.
VULVA KANSERİ
Kadın dış üreme organı olan vulva büyük ve küçük dudaklar, klitoris ve vajina girişini içeren bölgedir.
Kadın kanserlerinin %3'ünü oluşturan vulva kanseri daha çok ileri yaşlarda ortaya çıkar.
Vulva kanserlerinin en önemli belirtisi tedaviye cevap vermeyen vulva kaşıntısıdır. Uzun süreden bu yana devam etmekte olan kaşıntı için çeşitli ilaç tedavileri denenmiş ancak kaşıntı şikayeti giderilememiş kadınlarda vulva kanseri olasılığı akla getirilmelidir.
Şüpheli bölgeden kolposkop yardımıyla alınan parçanın patolojik incelemesiyle tanı konur.
Bu kanser türünün tedavisi cerrahidir ve hastalığın evresine göre lezyonun çıkarılmasından vulvanın tümüyle çıkarılmasına ve çok ileri olgularda bölgesel lenf bezlerinin çıkarılmasına kadar gidebilen tedavi seçenekleri mevcuttur. Cerrahi sonrası radyoterapi ( Işın Tedavisi) ilerlemiş olgularda kullanılır.
RAHİM KANSERİ
RAHİM (ENDOMETRİUM) KANSERİ ;
Rahim her ay adet kanaması ile dökülen ve rahim iç tabakası (endometrium) adı verilen bir doku içerir. Bu dokudan gelişen kanser türüne endometrium kanseri adı verilir.
Rahim kanseri, üreme organlarının kanserleri içinde en sık görülenidir ve genellikle menopoz sonrası ortaya çıkar.
Rahim kanserinin en sık verdiği belirti menopoz döneminde görülen kanamadır ve bu belirti nedeniyle yapılan biyopsi sonucunda tanı konabilir. Menopozda kanamanın çoğu durumda nedeni kanser değil atrofi, yani rahim iç tabakasının incelmesidir. Bazı durumlarda ise biyopsi neticesinde endometrial hiperplazi adı verilen ve bazı durumlarda ileride kansere dönüşebilecek lezyonlar görülebilir
Kilolu olmak, diyabet ve hipertansiyon hastası olmak, hiç doğum yapmamış olmak, tedavi edilmemiş polikistik over hastalığı olmak en iyi bilinen risk faktörleridir.
Tedavide esas amaç rahim ve yumurtalıkların ameliyatla çıkarılmasıdır ve çoğu durumda erken evrede yakalanan bu kanser türünde ileri bir tedaviye gerek duyulmaz. İleri evrelerde ek olarak radyoterapi tedavisi gerekebilir.
Rahim her ay adet kanaması ile dökülen ve rahim iç tabakası (endometrium) adı verilen bir doku içerir. Bu dokudan gelişen kanser türüne endometrium kanseri adı verilir.
Rahim kanseri, üreme organlarının kanserleri içinde en sık görülenidir ve genellikle menopoz sonrası ortaya çıkar.
Rahim kanserinin en sık verdiği belirti menopoz döneminde görülen kanamadır ve bu belirti nedeniyle yapılan biyopsi sonucunda tanı konabilir. Menopozda kanamanın çoğu durumda nedeni kanser değil atrofi, yani rahim iç tabakasının incelmesidir. Bazı durumlarda ise biyopsi neticesinde endometrial hiperplazi adı verilen ve bazı durumlarda ileride kansere dönüşebilecek lezyonlar görülebilir
Kilolu olmak, diyabet ve hipertansiyon hastası olmak, hiç doğum yapmamış olmak, tedavi edilmemiş polikistik over hastalığı olmak en iyi bilinen risk faktörleridir.
Tedavide esas amaç rahim ve yumurtalıkların ameliyatla çıkarılmasıdır ve çoğu durumda erken evrede yakalanan bu kanser türünde ileri bir tedaviye gerek duyulmaz. İleri evrelerde ek olarak radyoterapi tedavisi gerekebilir.
Etiketler:
endometrial hiperplazi,
endometrium,
kanaması,
menopoz,
radyoterapi,
rahim kanseri,
üreme organları
YUMURTALIK KANSERİ
Yumurtalık Kanseri ;
Yumurtalık kanseri çoğu olguda 50 yaş üzerindeki kadınlarda görülse de her yaşta ortaya çıkabilir. Meme kanseri ve kalın bağırsak kanseri ile birlikte yumurtalık kanseri kalıtsal özelikleri çok güçlü bir kanser türüdür ve ailesinde bu sayılan üç kanser türünden biri olan kadınlar doktorlarına daha düzenli olarak gitmelidirler.
Yumurtalık kanseri erken tanısı oldukça zor olan ve ilk tanı konduğunda çoğu durumda ileri evrelere ilerlemiş olan bir kanser türüdür ve bu özelliğiyle malesef ölüm oranı yüksek kanserler arasında yer almaktadır.
Yumurtalık kanserinin belirtileri sindirim sistemi şikayetlerine çok benzediğinden bazı durumlarda ilk şüphelenen kişi bir İç Hastalıkları Uzmanı olmaktadır.
Teşhis çoğu durumda yumurtalıklardan bir veya ikisinde görülen kitle ve ileri olgularda karında görülen sıvı birikimi nedeniyle yapılan jinekolojik operasyon neticesinde konmaktadır.
Tedavi için rahim ve yumurtalıkların alınması, çevre dokularda bulunan tümör dokularının çok iyi bir şekilde temizlenmesi ve ameliyat sonrası kemoterapi esastır.
Yumurtalık kanseri çoğu olguda 50 yaş üzerindeki kadınlarda görülse de her yaşta ortaya çıkabilir. Meme kanseri ve kalın bağırsak kanseri ile birlikte yumurtalık kanseri kalıtsal özelikleri çok güçlü bir kanser türüdür ve ailesinde bu sayılan üç kanser türünden biri olan kadınlar doktorlarına daha düzenli olarak gitmelidirler.
Yumurtalık kanseri erken tanısı oldukça zor olan ve ilk tanı konduğunda çoğu durumda ileri evrelere ilerlemiş olan bir kanser türüdür ve bu özelliğiyle malesef ölüm oranı yüksek kanserler arasında yer almaktadır.
Yumurtalık kanserinin belirtileri sindirim sistemi şikayetlerine çok benzediğinden bazı durumlarda ilk şüphelenen kişi bir İç Hastalıkları Uzmanı olmaktadır.
Teşhis çoğu durumda yumurtalıklardan bir veya ikisinde görülen kitle ve ileri olgularda karında görülen sıvı birikimi nedeniyle yapılan jinekolojik operasyon neticesinde konmaktadır.
Tedavi için rahim ve yumurtalıkların alınması, çevre dokularda bulunan tümör dokularının çok iyi bir şekilde temizlenmesi ve ameliyat sonrası kemoterapi esastır.
MANTAR ENFEKSİYONU ve ÇEŞİTLİ VAJİNİTLER
VAJİNİTLER
Vajinitler yani vajinanın enfeksiyonları mantar, parazit veya bakteri enfeksiyonlarına bağlı olarak meydana gelirler. Bazı durumlarda bu etkenlerin ikisi veya tümü birden beraberce enfeksiyon yaratırlar.
Mantar Enfeksiyonu :
Kadınların yaklaşık %75'i hayatlarında en az bir kez, önemli bir kısmı ise senede iki veya daha fazla vajinal mantar enfeksiyonu atağı geçirirler. Gebelik, doğum kontrol hapı kullanımı, uzun süren antibiyotik kullanımı ve tedavi edilmemiş şeker hastalığı mantar enfeksiyonunu kolaylaştıran etkenlerdir.
Candida Albicans veya Torulopsis Glabrata adı verilen iki mantar türünün neden olduğu bu vajinit türünün en sık görülen bulgusu vulva ve vajinada yoğun kaşıntıyla birlikte peynir kesiği şeklinde, beyaz renkli, kokusuz akıntıdır. Bazen akıntı çok yoğun olabilir. Dış genital bölgede enfeksiyonun kendisine ve kaşıntıya bağlı olarak kızarıklık ve ödem oluşmuş olabilir. Bazı durumlarda kaşınmanın yarattığı tahriş idrar yaparken yanmaya neden olabilir. İleri durumlarda vajinal mantar enfeksiyonları ilişki esnasında ağrıya da neden olabilmektedirler.
Bu şikayetlerle başvuran bir kadında tanı koymak kolaydır. Gerektiği durumlarda vajinal salgı örneklerinde mantarı görmek veya kültürde mantarı üretmek gerekebilir.
Bazı durumlarda hiçbir şikayeti olmayan bir kadının genel jinekolojik muayenesinde veya alınan papsmear örneğinde mantar saptanabilmektedir. Böyle bir durumda doktorların bir kısmı mutlak tedavi önermekte, bir kısmı ise şikayet yaratmayan mantarlara ilaçla müdahale etmenin gerekli olmadığı görüşünü taşımaktadırlar. Hangi yaklaşımın doğru olduğu net olarak bilinmemekle birlikte mantarların vajinada hiçbir belirti yaratmadan yıllarca yaşayabildiği bilinmektedir. Dahası, şikayet yaratmayan bu mantar hücrelerini genital sistemden atmaya çalışmak kadını sonraki yaşamında mantar enfeksiyonundan muaf tutmamaktadır. Mantar enfeksiyonu cinsel yolla bulaşan bir hastalık olarak kabul edilmez.
Mantar enfeksiyonunun tedavisinde günümüzde çok sayıda ilaç seçeneği bulunmaktadır. Hafif enfeksiyonlarda vajinaya fitil uygulaması, vulvaya krem uygulaması şeklinde tedavi önerilmekte, daha ağır enfeksiyonlarda veya fitil kullanamayanlarda ise tek dozlu ilaçlarla tedavi çoğu durumda başarılı olmaktadır.
Tekrarlayıcı enfeksiyon durumunda öncelikle mantar enfeksiyonunu kolaylaştıran etkenler göz önünde bulundurulmakta ve tek doz tedavi yerine uzun süreli tedaviler tercih edilmektedir.
Mantar enfeksiyonu geçiren kadınlarda eş tedavisinin gerekli olup olmadığı tartışmalı olmakla birlikte, mantar enfeksiyonunun esasen kadın genital sisteminin bölgesel bağışıklığının geçici olarak azalmasına bağlı larak oluştuğu gerçeği göz önünde bulundurularak bu tedavinin gereksiz olduğu düşünülmektedir. Bu konuda doktorların yaklaşımları farklı olabilir.
Tedaviye cevap en erken 2. günde alınabildiğinden şiddetli kaşıntı nedeniyle günlük yaşamı olumsuz etkilenmiş kadınlarda bölgesel kaşınma belirtisini ortadan kaldırmak için ek ilaçlar kullanmak gerekebilir.
Kronik mantar enfeksiyonları :
Bazı kadınlarda alt genital bölgede inatçı kaşıntılar meydana gelmiş ve bu kaşıntılar defalarca mantar enfeksiyonu tanısıyla tedavi edilmeye çalışılmış olabilir. Kronik mantar enfeksiyonu gerçekte çok ender görülen bir durumdur. İleri incelemelerde bu kadınların çoğunda dış genital bölgede gerçekte bir allerjik reaksiyon veya ciltte enfeksiyona bağlı olmayan bir dermatit durumu söz konusudur. Böyle bir durumda mantar ilaçlarıyla belirtilerin geçirilmesi mümkün olamamaktadır.
Trikomonas enfeksiyonu :
Trichomonas Vaginalis kuyruklarıyla hareket eden ve vajinal ortamda kolaylıkla üreyerek vajinit yapabilen bu mikroskopik parazitin cinsel yolla bulaştığı düşünülmektedir. Henüz yeterince kanıtlanmamış olmasına karşın ortak kullanılan tuvaletlerden, havlulardan ve iç çamaşırlardan, havuzdan da bulaştığı düşünülmektedir.
Trikomonas vajinitinin en sık görülen belirtileri sarı, köpüklü, kötü kokulu bol vajinal akıntı ve sıklıkla vulvada (genital bölgenin dış kısmında) kaşıntıdır.
Trikomonas vajiniti sıklıkla Gardnerella vajiniti ile birlikte bulunur.
Tedavide fitil veya tablet şeklindeki ilaçlardan faydalanılır.
Trikomonas enfeksiyonu sıklıkla belirti vermeyen bir enfeksiyon türüdür. Mantarın aksine hiçbir şikayeti olmayan bir kadının muayenesinde tesadüfen saptandığında da mutlaka tedavi edilmesi önerilir. Bunun nedeni bu enfeksiyonun cinsel ilişkide kolaylıkla diğer tarafa bulaşabilmesidir. Trikomonas enfeksiyonunun gebelik döneminde suların erken gelmesine ve erken doğum tehdidine neden olduğu da düşünülmektedir.
Trikomonas vajiniti cinsel yolla bulaşan hastalıklar grubunda yer aldığından kadının eşinin de tedavi edilmesi önemlidir. Trikomonas enfeksiyonu taşıyan bir erkek çoğunlukla hiçbir hastalık belirtisi göstermez ve tek bir ilişkide bile enfeksiyonu eşine kolaylıkla bulaştırabilir
Enfeksiyondan korunmada cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunma önlemlerine uyulması çok önemlidir. Ortak kullanıma açık tuvaletlerde dikkatli olmak, iç çamaşır ve havlu gibi özel eşyaları başkalarıyla paylaşmamak ve temiz olduğundan emin olunmayan havuzlara girmemek uyulması gereken diğer kurallardır. Gardnerella vajiniti (Bakteriyel vaginosis) :
Bu vajinit türü vajinanın normal florasının doğal bileşeni olan ve vajinayı enfeksiyonlara karşı koruyan laktobasil bakterilerinin sayıca azalması ve yerini başta Gardnerella Vaginalis olmak üzere diğer bazı bakterilerin almasıyla oluşur.
"flora" vücudun mukozalarında (barsak, ağız, burun, vajina) ortama zarar vermeden ve hatta bazı önemli işlevleri yerine getirmek için bulunan bakterilerin oluşturduğu topluluktur.
Gardnerella vajinada laktobasiller sayıca normal olduğu sürece çoğalma gücüne sahip değildir.
Vajinanın doğal bakteriyel ortamını oluşturan laktobasillerin sayıca azalmasına neden olan etkenler tam olarak bilinmemekle birlikte sık cinsel ilişki, vajinanın içinin yıkanması gibi etkenlerin önemli rolü olduğu düşünülmektedir.
Gardnerella vajiniti vajinitler arasında en sık görülendir ve direkt cinsel yolla bulaştığı düşünülmemektedir.
Bu vajinit türünün en sık görülen belirtisi sarı-gri renkli akıntı ve özellikle cinsel ilişkiden sonra belirginleşen kötü kokudur. Bu koku çoğu durumda balık kokusuna benzer.
Gardnerella vajiniti gerek genital hijyeni bozması nedeniyle gerekse pelvik enfeksiyon riskini artırması, gebelik döneminde erken doğum tehdidi, suların erken gelmesi, doğum sonrası enfeksiyon oluşumu gibi sorunlara neden olabilmesi mutlaka tedavi edilmesi gereken bir durumdur. Tedavi için fitil ve tablet şeklinde ilaçlar kullanılmaktadır.
Enfeksiyona bağlı olmayan vajinit (atrofik vajinit) :
Vajinanın doğal ortamını oluşturan laktobasil adlı bakteriler östrojen hormonunun vajinaya etkisiyle "ayakta dururlar". Yine östrojen hormonu vajina dokusunun sağlamlığını da sağlar. Östrojen herhangi bir nedenle azaldığında vajina dokusunun incelmesi (atrofi) ve laktobasillerin azalması tek başına akıntı nedeni olabilir. Vajinanın incelmesi ilişkide ağrı ve kanamaya da neden olabilir. Ek olarak laktobasillerin azalmasıyla vajinada oluşan enfeksiyon akıntı şikayetinin artmasına neden olabilir.
Kadında östrojen azalmasının en sık görülen nedeni menopozdur ve bu konu başka bir bölümde ele alınmıştır.
Vajinitler yani vajinanın enfeksiyonları mantar, parazit veya bakteri enfeksiyonlarına bağlı olarak meydana gelirler. Bazı durumlarda bu etkenlerin ikisi veya tümü birden beraberce enfeksiyon yaratırlar.
Mantar Enfeksiyonu :
Kadınların yaklaşık %75'i hayatlarında en az bir kez, önemli bir kısmı ise senede iki veya daha fazla vajinal mantar enfeksiyonu atağı geçirirler. Gebelik, doğum kontrol hapı kullanımı, uzun süren antibiyotik kullanımı ve tedavi edilmemiş şeker hastalığı mantar enfeksiyonunu kolaylaştıran etkenlerdir.
Candida Albicans veya Torulopsis Glabrata adı verilen iki mantar türünün neden olduğu bu vajinit türünün en sık görülen bulgusu vulva ve vajinada yoğun kaşıntıyla birlikte peynir kesiği şeklinde, beyaz renkli, kokusuz akıntıdır. Bazen akıntı çok yoğun olabilir. Dış genital bölgede enfeksiyonun kendisine ve kaşıntıya bağlı olarak kızarıklık ve ödem oluşmuş olabilir. Bazı durumlarda kaşınmanın yarattığı tahriş idrar yaparken yanmaya neden olabilir. İleri durumlarda vajinal mantar enfeksiyonları ilişki esnasında ağrıya da neden olabilmektedirler.
Bu şikayetlerle başvuran bir kadında tanı koymak kolaydır. Gerektiği durumlarda vajinal salgı örneklerinde mantarı görmek veya kültürde mantarı üretmek gerekebilir.
Bazı durumlarda hiçbir şikayeti olmayan bir kadının genel jinekolojik muayenesinde veya alınan papsmear örneğinde mantar saptanabilmektedir. Böyle bir durumda doktorların bir kısmı mutlak tedavi önermekte, bir kısmı ise şikayet yaratmayan mantarlara ilaçla müdahale etmenin gerekli olmadığı görüşünü taşımaktadırlar. Hangi yaklaşımın doğru olduğu net olarak bilinmemekle birlikte mantarların vajinada hiçbir belirti yaratmadan yıllarca yaşayabildiği bilinmektedir. Dahası, şikayet yaratmayan bu mantar hücrelerini genital sistemden atmaya çalışmak kadını sonraki yaşamında mantar enfeksiyonundan muaf tutmamaktadır. Mantar enfeksiyonu cinsel yolla bulaşan bir hastalık olarak kabul edilmez.
Mantar enfeksiyonunun tedavisinde günümüzde çok sayıda ilaç seçeneği bulunmaktadır. Hafif enfeksiyonlarda vajinaya fitil uygulaması, vulvaya krem uygulaması şeklinde tedavi önerilmekte, daha ağır enfeksiyonlarda veya fitil kullanamayanlarda ise tek dozlu ilaçlarla tedavi çoğu durumda başarılı olmaktadır.
Tekrarlayıcı enfeksiyon durumunda öncelikle mantar enfeksiyonunu kolaylaştıran etkenler göz önünde bulundurulmakta ve tek doz tedavi yerine uzun süreli tedaviler tercih edilmektedir.
Mantar enfeksiyonu geçiren kadınlarda eş tedavisinin gerekli olup olmadığı tartışmalı olmakla birlikte, mantar enfeksiyonunun esasen kadın genital sisteminin bölgesel bağışıklığının geçici olarak azalmasına bağlı larak oluştuğu gerçeği göz önünde bulundurularak bu tedavinin gereksiz olduğu düşünülmektedir. Bu konuda doktorların yaklaşımları farklı olabilir.
Tedaviye cevap en erken 2. günde alınabildiğinden şiddetli kaşıntı nedeniyle günlük yaşamı olumsuz etkilenmiş kadınlarda bölgesel kaşınma belirtisini ortadan kaldırmak için ek ilaçlar kullanmak gerekebilir.
Kronik mantar enfeksiyonları :
Bazı kadınlarda alt genital bölgede inatçı kaşıntılar meydana gelmiş ve bu kaşıntılar defalarca mantar enfeksiyonu tanısıyla tedavi edilmeye çalışılmış olabilir. Kronik mantar enfeksiyonu gerçekte çok ender görülen bir durumdur. İleri incelemelerde bu kadınların çoğunda dış genital bölgede gerçekte bir allerjik reaksiyon veya ciltte enfeksiyona bağlı olmayan bir dermatit durumu söz konusudur. Böyle bir durumda mantar ilaçlarıyla belirtilerin geçirilmesi mümkün olamamaktadır.
Trikomonas enfeksiyonu :
Trichomonas Vaginalis kuyruklarıyla hareket eden ve vajinal ortamda kolaylıkla üreyerek vajinit yapabilen bu mikroskopik parazitin cinsel yolla bulaştığı düşünülmektedir. Henüz yeterince kanıtlanmamış olmasına karşın ortak kullanılan tuvaletlerden, havlulardan ve iç çamaşırlardan, havuzdan da bulaştığı düşünülmektedir.
Trikomonas vajinitinin en sık görülen belirtileri sarı, köpüklü, kötü kokulu bol vajinal akıntı ve sıklıkla vulvada (genital bölgenin dış kısmında) kaşıntıdır.
Trikomonas vajiniti sıklıkla Gardnerella vajiniti ile birlikte bulunur.
Tedavide fitil veya tablet şeklindeki ilaçlardan faydalanılır.
Trikomonas enfeksiyonu sıklıkla belirti vermeyen bir enfeksiyon türüdür. Mantarın aksine hiçbir şikayeti olmayan bir kadının muayenesinde tesadüfen saptandığında da mutlaka tedavi edilmesi önerilir. Bunun nedeni bu enfeksiyonun cinsel ilişkide kolaylıkla diğer tarafa bulaşabilmesidir. Trikomonas enfeksiyonunun gebelik döneminde suların erken gelmesine ve erken doğum tehdidine neden olduğu da düşünülmektedir.
Trikomonas vajiniti cinsel yolla bulaşan hastalıklar grubunda yer aldığından kadının eşinin de tedavi edilmesi önemlidir. Trikomonas enfeksiyonu taşıyan bir erkek çoğunlukla hiçbir hastalık belirtisi göstermez ve tek bir ilişkide bile enfeksiyonu eşine kolaylıkla bulaştırabilir
Enfeksiyondan korunmada cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunma önlemlerine uyulması çok önemlidir. Ortak kullanıma açık tuvaletlerde dikkatli olmak, iç çamaşır ve havlu gibi özel eşyaları başkalarıyla paylaşmamak ve temiz olduğundan emin olunmayan havuzlara girmemek uyulması gereken diğer kurallardır. Gardnerella vajiniti (Bakteriyel vaginosis) :
Bu vajinit türü vajinanın normal florasının doğal bileşeni olan ve vajinayı enfeksiyonlara karşı koruyan laktobasil bakterilerinin sayıca azalması ve yerini başta Gardnerella Vaginalis olmak üzere diğer bazı bakterilerin almasıyla oluşur.
"flora" vücudun mukozalarında (barsak, ağız, burun, vajina) ortama zarar vermeden ve hatta bazı önemli işlevleri yerine getirmek için bulunan bakterilerin oluşturduğu topluluktur.
Gardnerella vajinada laktobasiller sayıca normal olduğu sürece çoğalma gücüne sahip değildir.
Vajinanın doğal bakteriyel ortamını oluşturan laktobasillerin sayıca azalmasına neden olan etkenler tam olarak bilinmemekle birlikte sık cinsel ilişki, vajinanın içinin yıkanması gibi etkenlerin önemli rolü olduğu düşünülmektedir.
Gardnerella vajiniti vajinitler arasında en sık görülendir ve direkt cinsel yolla bulaştığı düşünülmemektedir.
Bu vajinit türünün en sık görülen belirtisi sarı-gri renkli akıntı ve özellikle cinsel ilişkiden sonra belirginleşen kötü kokudur. Bu koku çoğu durumda balık kokusuna benzer.
Gardnerella vajiniti gerek genital hijyeni bozması nedeniyle gerekse pelvik enfeksiyon riskini artırması, gebelik döneminde erken doğum tehdidi, suların erken gelmesi, doğum sonrası enfeksiyon oluşumu gibi sorunlara neden olabilmesi mutlaka tedavi edilmesi gereken bir durumdur. Tedavi için fitil ve tablet şeklinde ilaçlar kullanılmaktadır.
Enfeksiyona bağlı olmayan vajinit (atrofik vajinit) :
Vajinanın doğal ortamını oluşturan laktobasil adlı bakteriler östrojen hormonunun vajinaya etkisiyle "ayakta dururlar". Yine östrojen hormonu vajina dokusunun sağlamlığını da sağlar. Östrojen herhangi bir nedenle azaldığında vajina dokusunun incelmesi (atrofi) ve laktobasillerin azalması tek başına akıntı nedeni olabilir. Vajinanın incelmesi ilişkide ağrı ve kanamaya da neden olabilir. Ek olarak laktobasillerin azalmasıyla vajinada oluşan enfeksiyon akıntı şikayetinin artmasına neden olabilir.
Kadında östrojen azalmasının en sık görülen nedeni menopozdur ve bu konu başka bir bölümde ele alınmıştır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)