3 Kasım 2007 Cumartesi

JİNEKOLOJİK KANSERİ

JİNEKOLOJİK KANSERLERDE ERKEN TANI
Jinekolojik kanserler arasında en erken evrede yakalanabilen kanser türü rahim kanseri ve yumurtalık kanseri çoğu durumda geç belirti verdiğinden tanı konduğunda genellikle ileri evrelerdedir.Rahim ağzı kanseri ise yapılacak basit bir papsmear testiyle erken dönemde yakalanabilen bir kanser türüdür.
Vulva (dış genital organ) kanseri erken tanısı :
Vulva kanseri genellikle ileri yaşlarda ortaya çıkan bir kanser türü olmakla beraber aynen rahimağzı kanserinde olduğu gibi kanser aşamasına gelmeden önce bazı kanser öncüsü lezyonlar oluşturabilen bir kanser türüdür.
kendi kendine vulva muayenesi bahsinde anlatıldığı gibi erken tanı açısından bu muayenenin düzenli olarak yapılması ve bölgede ortaya çıkan kızarıklık, renk değişikliği, kaşıntı, yanma, kabarıklık, yara oluşumu ve kitle oluşumu gibi durumlarda en kısa zamanda doktora başvurulması önemlidir. Bu belirtilerin çoğu dış genital bölge sorunları bahsinde anlatıldığı gibi çoğunlukla basit nedenlere bağlı olmakla beraber yine de emin olunabilmesi için jinekolojik muayenenin ihmal edilmemesi son derece önemlidir.
Vajina kanseri erken tanısı :
Bu kanser türü oldukça ender görülen ve genellikle ileri yaşlarda ortaya çıkan bir kanser türüdür. Kanser öncüsü lezyonlar oluşturmakla beraber tanı konduğunda genellikle ileri evrelere ulaşmıştır. Bu nedenle erken tanı olanaklarının oldukça kısıtlı olduğu söylenebilir.
Rahimağzı Kanseri Erken Tanısı :
Jinekolojik kanserler arasında kanser tarama testlerinin en iyi sonuç verdiği ve bu nedenle henüz kanser aşamasına ulaşmadan, oluşan kanser öncüsü lezyonların yakalanabildiği bir kanser türüdür.
Hücresel düzeydeki değişiklikleri ortaya çıkarabilen papsmear testinin yaygın kullanıma girmesiyle gelişmiş ülkelerde rahimağzı kanserine bağlı ölümlerde oldukça önemli bir azalma ortaya çıkmıştır. Bu olanaktan faydalanmak için kadınların hiçbir şikayetleri olmasa dahi doktorlarınca kendilerine önerilen aralıklarla jinekolojik muayeneden geçmeleri ve bu esnada Papsmear testine tabi tutulmaları önemlidir.
Rahim Kanseri Erken Tanısı :
Rahim kanseri genellikle menopoz sonrasında ve özellikle de bu kansere yakalanma açısından yüksek risk altında olan kadınlarda ortaya çıkan bir kanser türüdür. En sık verdiği belirti menopoz döneminde menopoz dönemin olup, bu dönemde yapılan bir rahim içi tabakası rahim iç tabakası örneklenmesi (endometriyal biyopsi ) ile tanısı konabilen ve ilk tanı konduğunda genellikle erken bir evrede olan bir jinekolojik kanserdir. Erken evrede tanı olanağından faydalanabilmek için özellikle risk faktörü olan kadınların düzenli olarak jinekolojik muayeneden geçmeleri ve menopozda olsun veya olmasın normaldışı kanaması olan her kadının kısa zamanda jinekolojik değerlendirme için doktora başvurması önemlidir.
Yumurtalık Kanseri Erken Tanısı :
Kadın genital kanserleri içinde erken tanısı oldukça zor olan ve belirti verdiğinde genellikle ileri evrelerde olan bir kanser türüdür. Günümüzde yumurtalık kanserinin erken tanısı için henüz etkili bir yöntem geliştirilmiş olmamakla beraber bu kansere yakalanma açısından yüksek risk altında olan kadınlarda BRCA geni adı verilen ve birden fazla yumurtalık kanserli bireyi olan ailelerde daha sık oranda saptanan gen taraması üzerinde durulan konulardan biridir. Bu genin varlığı saptandığında ise tıbbi yaklaşımın ne olması gerektiğinde bir fikir birliği mevcut olmadığından bu testi bir erken tanı yöntemi olarak görmek zordur.
Günümüzde yumurtalık kanseri erken tanısında en iyi yaklaşımın düzenli jinekolojik değerlendirmeler esnasında yumurtalıklarda görülen ve kanser şüphesi taşıyan oluşumların cerrahi yöntemlerle çıkarılması olduğu söylenebilir.
Meme Kanseri Erken Tanısı :
Meme kanseri düzenli olarak doktor tarafından yapılan meme muayenesi, düzenli olarak kadın tarafından uygulanan kendi kendine meme muayenesi ve memede kanser düşündürecek belirti ve bulguların kadın tarafından iyi bilinmesi ve bunlar saptandığında kısa zamanda doktora başvurulması ve doktor tarafından önerilen aralıklarla mamografi incelemesinin yapılmasıyla nispeten erken evrelerde yakalanabilen bir kanser türüdür.
Yumurtalık kanseri bahsinde anlatılan BRCA geni taramasında bu gende değişiklik saptanan kadınlarda yumurtalık kanseri yanında meme kanseri ve kalın muayenesi ağırsak kanseri gelişme riski de nispeten yüksek olduğundan bu tür bir durumda erken tanıya yönelik uygulamaların daha düzenli ve daha sık aralıklarla yapılması önemlidir.

RAHİM AĞZI KANSERİ

Rahimağzı kanseri önceleri gelişmiş ülkeler de dahil olmak üzere tüm dünyada sıklık açısından ön sıralarda yer alan bir kanser türü iken, papsmear tarama testi, kolposkopi tanı testi gibi yöntemlerin geliştirilmesi sayesinde henüz kanser aşamasına gelmeden önce yakalanabilen ve etkili bir şekilde tedavi edilebilen bir kanser türü haline gelmiş ve bu da bu kanser türünden ölümlerin belirgin bir şekilde azalmasıyla sonuçlanmıştır.
Rahimağzı kanseri özellikle papsmear tarama testinin yaygın olarak kullanılamadığı ülkelerde halen önemini korumaktadır. Genellikle 40 yaş ve sonrasının bir hastalığı olarak kabul edilmesine karşın her yaşta ortaya çıkabilmektedir.

Kimlerde daha sık görülür?
Uzun yıllar rahimağzı kanserinin cinsel yolla bulaşan bir hastalık olduğu düşünülmüştür. Bunun altında yatan neden, 19. yüzyılda bir araştırmacının rahibelerde bu hastalığın ortaya çıkmadığını gözlemlemesidir. 20. yüzyılın ortalarında yapılan bir çalışmada hastalığın hayat kadınlarında görülme sıklığının daha fazla olduğunun saptanması bu eoriye daha da bağlanılmasına neden olmuştur.
Hastalık gerçekten de tek eşli yaşam sürdürme alışkanlığı olan ve eşi de tek eşli yaşam süren kadınlarda daha az görülmekte ve bu açıdan cinsel yolla bulaşan bir hastalık gibi davranmaktadır.
Genel olarak söylemek gerekirse bu kanser türü, CIN yani kanser öncüsü lezyon ortaya çıkma açısından risk altında olan kişilerde daha fazla görülmektedir, zaten bu da beklenen bir durumdur.
Özetle burada da tekrarlamak gerekirse, erken yaşta (20 yaşından önce) başlayan cinsel yaşam, çok eşli yaşam tarzı veya eşin çok eşli bir yaşam tarzını benimsemiş olması, HPV ile enfeksiyon ve sigara kulamı hastalığın gelişimi açısından en önemli risk faktörlerini oluşturmaktadır.
Eşi sünnetsiz olan kadınlarda hastalığın daha az görüldüğü zaman zaman öne sürülse de bu öneri tam olarak kanıtlanabilmiş değildir.

Ne Gibi Belirtiler Verir?
Rahimağzı kanseri en ileri aşamalara kadar "basit" bir akıntı dışında hiçbir belirti vermeyebilir ve bu durumlarda bazen tesadüfen yapılan bir papsmear incelemesiyle ortaya çıkarılabilir.
Bazı durumlarda bu kanser türü belli bir süredir CIN yani kanser öncüsü lezyon nedeniyle izlenmekte olan bir kadında saptanabilir.
Papsmearda sorun saptanması veya başka bir nedenle kolposkopi incelemesine tabi tutulan bir kadından alınan biyopside kanser saptanması ise hastalığın diğer bir ortaya çıkış şeklidir.
Yukarıda anlatılan durumlar nispeten az görülen durumlardır ve rahimağzı kanseri sıklıkla düzensiz kanamalar veya ilişki esnasında ortaya çıkan kanamalar şeklinde belirti verir.
Canlılığını kaybetmiş kanser dokularının "çürümesi" neticesinde oldukça kötü kokulu bir akıntı ortaya çıkabilir.
İlerlemiş kanser olgularında ise durdurulması oldukça zor kanamalar ortaya çıkabilir.
İleri evre kanser olgularında tümör kitlesinin böbrekle mesane arasında yer alan idrar borusuna baskı yapması neticesinde böbrekler işlevlerini yitirebilir.

Hastalığın Evreleri
Hastalığın ameliyatla tedavi edilmeye uygun olan erken bir evresi ve ameliyatla tedavinin etkili olmadığı ileri bir evresi vardır. Genel olarak söylemek gerekirse lenf yoluyla yayılımın olduğu, parametrium adı verilen ve rahimağzının etrafında bulunan, içinden idrar borusunun da geçtiği dokuya yayılım durumlarında ameliyat tercih edilmez.
Hastalığın uygun bir şekilde evrelenmesi ve tedavi şeklinin belirlenmesi için genel anestezi altında jinekolojik muayeneyle parametrium dokusuna yayılım olup olmadığı, MR veya BT görüntüleme yöntemlerinden biriyle lenf dokusuna yayılım olup olmadığı, sistoskopi incelemesiyle mesaneye yayılım olup olmadığı, rektoskopi incelemesiyle kalın barsak tutulumunun olup olmadığı, IVP adı verilen "ilaçlı böbrek filmiyle" idrar borusuna yayılımın olup olmadığı belirlenir. Bu incelemelerin hepsinin beraberce veya yalnızca birkaçının yapıldığı hastalar olabilir.
Nasıl Tedavi Edilir?
Ameliyatla tedavi kararı verildiğinde seçilecek olan ameliyat türü hastalığın erken evrenin hangi aşamasında bulunduğu ve hastanın yaşına ve çocuk arzusuna göre değişiklik gösterir. Genel olarak söylemek gerekirse çocuk arzusu olmayan bir kadında rahimin ameliyatla alınması erken evrenin en erken aşamalarında en çok tercih edilen ameliyat türüdür. Çocuk arzusu devam eden veya herhangi bir nedenle rahiminin alınmasını istemeyen kadınlarda konizasyon adı verilen ameliyat türü tercih edilir. Bu ameliyatta rahimağzından kanser dokusunu tümüyle içine alan koni şeklinde geniş bir parça çıkarılır.
Erken evrenin nispeten daha ileri evrelerinde ise nüks olasılığını ortadan kaldırmak amacıyla rahim oldukça geniş bir çevre dokuyla beraber çıkarılır ve vajinanın da bir kısmı alınır. Yine lenf kanallarına nüksü engellemek amacıyla çevre dokulardaki lenfe bezleri çıkarılır
Hastalığın ameliyatla tedavisinin mümkün olmadığı yönünde karar verilmesi durumunda hasta radyoterapiyle tedavi edilir.
Bazı durumlarda ameliyat sonrası ek olarak radyoterapi uygulaması gerekebilmektedir.
Tedavi Etkinliği ve Sağkalım
Tedavinin etkinliği ve sağkalım öncelikle hastalığın saptandığı zamandaki evresine, seçilen tedavi şeklinin uygulanma başarısına bağlıdır.
Tedavi sonrasında hastalar belli aralıklarla çeşitli incelemelere tabi tutularak muhtemel nüksler ortaya çıkarılır.
Rahimağzı kanseri son derece kötü huylu bir hastalık olmasına karşın düzenli doktor kontrollerine giden hastalıklarda henüz kanser aşamasına gelmeden veya kanserin en erken aşamalarında yakalanma ve tedavi sonrası şifa ile sonuçlanma olasılığı yüksek bir hastalıktır.

VULVA KANSERİ


Kadın dış üreme organı olan vulva büyük ve küçük dudaklar, klitoris ve vajina girişini içeren bölgedir.
Kadın kanserlerinin %3'ünü oluşturan vulva kanseri daha çok ileri yaşlarda ortaya çıkar.
Vulva kanserlerinin en önemli belirtisi tedaviye cevap vermeyen vulva kaşıntısıdır. Uzun süreden bu yana devam etmekte olan kaşıntı için çeşitli ilaç tedavileri denenmiş ancak kaşıntı şikayeti giderilememiş kadınlarda vulva kanseri olasılığı akla getirilmelidir.

Şüpheli bölgeden kolposkop yardımıyla alınan parçanın patolojik incelemesiyle tanı konur.
Bu kanser türünün tedavisi cerrahidir ve hastalığın evresine göre lezyonun çıkarılmasından vulvanın tümüyle çıkarılmasına ve çok ileri olgularda bölgesel lenf bezlerinin çıkarılmasına kadar gidebilen tedavi seçenekleri mevcuttur. Cerrahi sonrası radyoterapi ( Işın Tedavisi) ilerlemiş olgularda kullanılır.

RAHİM KANSERİ

RAHİM (ENDOMETRİUM) KANSERİ ;

Rahim her ay adet kanaması ile dökülen ve rahim iç tabakası (endometrium) adı verilen bir doku içerir. Bu dokudan gelişen kanser türüne endometrium kanseri adı verilir.
Rahim kanseri, üreme organlarının kanserleri içinde en sık görülenidir ve genellikle menopoz sonrası ortaya çıkar.
Rahim kanserinin en sık verdiği belirti menopoz döneminde görülen kanamadır ve bu belirti nedeniyle yapılan biyopsi sonucunda tanı konabilir. Menopozda kanamanın çoğu durumda nedeni kanser değil atrofi, yani rahim iç tabakasının incelmesidir. Bazı durumlarda ise biyopsi neticesinde endometrial hiperplazi adı verilen ve bazı durumlarda ileride kansere dönüşebilecek lezyonlar görülebilir
Kilolu olmak, diyabet ve hipertansiyon hastası olmak, hiç doğum yapmamış olmak, tedavi edilmemiş polikistik over hastalığı olmak en iyi bilinen risk faktörleridir.
Tedavide esas amaç rahim ve yumurtalıkların ameliyatla çıkarılmasıdır ve çoğu durumda erken evrede yakalanan bu kanser türünde ileri bir tedaviye gerek duyulmaz. İleri evrelerde ek olarak radyoterapi tedavisi gerekebilir.

YUMURTALIK KANSERİ

Yumurtalık Kanseri ;

Yumurtalık kanseri çoğu olguda 50 yaş üzerindeki kadınlarda görülse de her yaşta ortaya çıkabilir. Meme kanseri ve kalın bağırsak kanseri ile birlikte yumurtalık kanseri kalıtsal özelikleri çok güçlü bir kanser türüdür ve ailesinde bu sayılan üç kanser türünden biri olan kadınlar doktorlarına daha düzenli olarak gitmelidirler.
Yumurtalık kanseri erken tanısı oldukça zor olan ve ilk tanı konduğunda çoğu durumda ileri evrelere ilerlemiş olan bir kanser türüdür ve bu özelliğiyle malesef ölüm oranı yüksek kanserler arasında yer almaktadır.
Yumurtalık kanserinin belirtileri sindirim sistemi şikayetlerine çok benzediğinden bazı durumlarda ilk şüphelenen kişi bir İç Hastalıkları Uzmanı olmaktadır.
Teşhis çoğu durumda yumurtalıklardan bir veya ikisinde görülen kitle ve ileri olgularda karında görülen sıvı birikimi nedeniyle yapılan jinekolojik operasyon neticesinde konmaktadır.
Tedavi için rahim ve yumurtalıkların alınması, çevre dokularda bulunan tümör dokularının çok iyi bir şekilde temizlenmesi ve ameliyat sonrası kemoterapi esastır.

MANTAR ENFEKSİYONU ve ÇEŞİTLİ VAJİNİTLER

VAJİNİTLER
Vajinitler yani vajinanın enfeksiyonları mantar, parazit veya bakteri enfeksiyonlarına bağlı olarak meydana gelirler. Bazı durumlarda bu etkenlerin ikisi veya tümü birden beraberce enfeksiyon yaratırlar.

Mantar Enfeksiyonu :
Kadınların yaklaşık %75'i hayatlarında en az bir kez, önemli bir kısmı ise senede iki veya daha fazla vajinal mantar enfeksiyonu atağı geçirirler. Gebelik, doğum kontrol hapı kullanımı, uzun süren antibiyotik kullanımı ve tedavi edilmemiş şeker hastalığı mantar enfeksiyonunu kolaylaştıran etkenlerdir.
Candida Albicans veya Torulopsis Glabrata adı verilen iki mantar türünün neden olduğu bu vajinit türünün en sık görülen bulgusu vulva ve vajinada yoğun kaşıntıyla birlikte peynir kesiği şeklinde, beyaz renkli, kokusuz akıntıdır. Bazen akıntı çok yoğun olabilir. Dış genital bölgede enfeksiyonun kendisine ve kaşıntıya bağlı olarak kızarıklık ve ödem oluşmuş olabilir. Bazı durumlarda kaşınmanın yarattığı tahriş idrar yaparken yanmaya neden olabilir. İleri durumlarda vajinal mantar enfeksiyonları ilişki esnasında ağrıya da neden olabilmektedirler.
Bu şikayetlerle başvuran bir kadında tanı koymak kolaydır. Gerektiği durumlarda vajinal salgı örneklerinde mantarı görmek veya kültürde mantarı üretmek gerekebilir.
Bazı durumlarda hiçbir şikayeti olmayan bir kadının genel jinekolojik muayenesinde veya alınan papsmear örneğinde mantar saptanabilmektedir. Böyle bir durumda doktorların bir kısmı mutlak tedavi önermekte, bir kısmı ise şikayet yaratmayan mantarlara ilaçla müdahale etmenin gerekli olmadığı görüşünü taşımaktadırlar. Hangi yaklaşımın doğru olduğu net olarak bilinmemekle birlikte mantarların vajinada hiçbir belirti yaratmadan yıllarca yaşayabildiği bilinmektedir. Dahası, şikayet yaratmayan bu mantar hücrelerini genital sistemden atmaya çalışmak kadını sonraki yaşamında mantar enfeksiyonundan muaf tutmamaktadır. Mantar enfeksiyonu cinsel yolla bulaşan bir hastalık olarak kabul edilmez.
Mantar enfeksiyonunun tedavisinde günümüzde çok sayıda ilaç seçeneği bulunmaktadır. Hafif enfeksiyonlarda vajinaya fitil uygulaması, vulvaya krem uygulaması şeklinde tedavi önerilmekte, daha ağır enfeksiyonlarda veya fitil kullanamayanlarda ise tek dozlu ilaçlarla tedavi çoğu durumda başarılı olmaktadır.
Tekrarlayıcı enfeksiyon durumunda öncelikle mantar enfeksiyonunu kolaylaştıran etkenler göz önünde bulundurulmakta ve tek doz tedavi yerine uzun süreli tedaviler tercih edilmektedir.
Mantar enfeksiyonu geçiren kadınlarda eş tedavisinin gerekli olup olmadığı tartışmalı olmakla birlikte, mantar enfeksiyonunun esasen kadın genital sisteminin bölgesel bağışıklığının geçici olarak azalmasına bağlı larak oluştuğu gerçeği göz önünde bulundurularak bu tedavinin gereksiz olduğu düşünülmektedir. Bu konuda doktorların yaklaşımları farklı olabilir.
Tedaviye cevap en erken 2. günde alınabildiğinden şiddetli kaşıntı nedeniyle günlük yaşamı olumsuz etkilenmiş kadınlarda bölgesel kaşınma belirtisini ortadan kaldırmak için ek ilaçlar kullanmak gerekebilir.

Kronik mantar enfeksiyonları :
Bazı kadınlarda alt genital bölgede inatçı kaşıntılar meydana gelmiş ve bu kaşıntılar defalarca mantar enfeksiyonu tanısıyla tedavi edilmeye çalışılmış olabilir. Kronik mantar enfeksiyonu gerçekte çok ender görülen bir durumdur. İleri incelemelerde bu kadınların çoğunda dış genital bölgede gerçekte bir allerjik reaksiyon veya ciltte enfeksiyona bağlı olmayan bir dermatit durumu söz konusudur. Böyle bir durumda mantar ilaçlarıyla belirtilerin geçirilmesi mümkün olamamaktadır.
Trikomonas enfeksiyonu :
Trichomonas Vaginalis kuyruklarıyla hareket eden ve vajinal ortamda kolaylıkla üreyerek vajinit yapabilen bu mikroskopik parazitin cinsel yolla bulaştığı düşünülmektedir. Henüz yeterince kanıtlanmamış olmasına karşın ortak kullanılan tuvaletlerden, havlulardan ve iç çamaşırlardan, havuzdan da bulaştığı düşünülmektedir.
Trikomonas vajinitinin en sık görülen belirtileri sarı, köpüklü, kötü kokulu bol vajinal akıntı ve sıklıkla vulvada (genital bölgenin dış kısmında) kaşıntıdır.
Trikomonas vajiniti sıklıkla Gardnerella vajiniti ile birlikte bulunur.
Tedavide fitil veya tablet şeklindeki ilaçlardan faydalanılır.
Trikomonas enfeksiyonu sıklıkla belirti vermeyen bir enfeksiyon türüdür. Mantarın aksine hiçbir şikayeti olmayan bir kadının muayenesinde tesadüfen saptandığında da mutlaka tedavi edilmesi önerilir. Bunun nedeni bu enfeksiyonun cinsel ilişkide kolaylıkla diğer tarafa bulaşabilmesidir. Trikomonas enfeksiyonunun gebelik döneminde suların erken gelmesine ve erken doğum tehdidine neden olduğu da düşünülmektedir.
Trikomonas vajiniti cinsel yolla bulaşan hastalıklar grubunda yer aldığından kadının eşinin de tedavi edilmesi önemlidir. Trikomonas enfeksiyonu taşıyan bir erkek çoğunlukla hiçbir hastalık belirtisi göstermez ve tek bir ilişkide bile enfeksiyonu eşine kolaylıkla bulaştırabilir
Enfeksiyondan korunmada cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunma önlemlerine uyulması çok önemlidir. Ortak kullanıma açık tuvaletlerde dikkatli olmak, iç çamaşır ve havlu gibi özel eşyaları başkalarıyla paylaşmamak ve temiz olduğundan emin olunmayan havuzlara girmemek uyulması gereken diğer kurallardır. Gardnerella vajiniti (Bakteriyel vaginosis) :
Bu vajinit türü vajinanın normal florasının doğal bileşeni olan ve vajinayı enfeksiyonlara karşı koruyan laktobasil bakterilerinin sayıca azalması ve yerini başta Gardnerella Vaginalis olmak üzere diğer bazı bakterilerin almasıyla oluşur.
"flora" vücudun mukozalarında (barsak, ağız, burun, vajina) ortama zarar vermeden ve hatta bazı önemli işlevleri yerine getirmek için bulunan bakterilerin oluşturduğu topluluktur.
Gardnerella vajinada laktobasiller sayıca normal olduğu sürece çoğalma gücüne sahip değildir.
Vajinanın doğal bakteriyel ortamını oluşturan laktobasillerin sayıca azalmasına neden olan etkenler tam olarak bilinmemekle birlikte sık cinsel ilişki, vajinanın içinin yıkanması gibi etkenlerin önemli rolü olduğu düşünülmektedir.
Gardnerella vajiniti vajinitler arasında en sık görülendir ve direkt cinsel yolla bulaştığı düşünülmemektedir.
Bu vajinit türünün en sık görülen belirtisi sarı-gri renkli akıntı ve özellikle cinsel ilişkiden sonra belirginleşen kötü kokudur. Bu koku çoğu durumda balık kokusuna benzer.
Gardnerella vajiniti gerek genital hijyeni bozması nedeniyle gerekse pelvik enfeksiyon riskini artırması, gebelik döneminde erken doğum tehdidi, suların erken gelmesi, doğum sonrası enfeksiyon oluşumu gibi sorunlara neden olabilmesi mutlaka tedavi edilmesi gereken bir durumdur. Tedavi için fitil ve tablet şeklinde ilaçlar kullanılmaktadır.
Enfeksiyona bağlı olmayan vajinit (atrofik vajinit) :
Vajinanın doğal ortamını oluşturan laktobasil adlı bakteriler östrojen hormonunun vajinaya etkisiyle "ayakta dururlar". Yine östrojen hormonu vajina dokusunun sağlamlığını da sağlar. Östrojen herhangi bir nedenle azaldığında vajina dokusunun incelmesi (atrofi) ve laktobasillerin azalması tek başına akıntı nedeni olabilir. Vajinanın incelmesi ilişkide ağrı ve kanamaya da neden olabilir. Ek olarak laktobasillerin azalmasıyla vajinada oluşan enfeksiyon akıntı şikayetinin artmasına neden olabilir.
Kadında östrojen azalmasının en sık görülen nedeni menopozdur ve bu konu başka bir bölümde ele alınmıştır.

2 Kasım 2007 Cuma

JİNEKOLOJİK MUAYENE



JİNEKOLOJİK MUAYENEDE SİZİ NELER BEKLER?
Kadınlar hayatlarının belli dönemlerinde ya bir şikayetleri olduğu için, ya bir konu hakkında bilgi almak için ya da yıllık olağan muayenelerini yaptırmak için Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı'na başvururlar.
Daha önce jinekolojik muayene geçirmiş olanlar herhangi bir korku duymak için bir neden olmadığını bildiklerinden rahattırlar. Ancak ilk kez bir jinekoloji muayenesinden geçecek kadınlar haklı olarak korku ve merak duyabilirler. Bu korku yüzünden bir gece öncesinden uykusuz kalan ya da muayene olmayı sürekli erteleyen çok sayıda kadın vardır. Bu yazıyı okuduktan sonra muayene esnasında sizi neleri beklediğini öğrenecek ve daha az tedirginlik duyacaksınız.
Jinekolojik muayenenin sizin sağlığınızı korumak veya var olan bir sorununuza açıklık getirmek açısından önemli bir olay olduğu bilinciyle doktorla konuşur ve aklınıza takılan soruların hepsini rahatça sorarsanız jinekolojik muayeneden üst düzeyde fayda sağlamış olursunuz.
Jinekolojik muayene adet döngüsünün hangi gününde yapılır?
Jinekolojik muayene genellikle adet kanamasının olmadığı bir zamanda gerçekleştirilir. Ancak bazı durumlarda ve özellikle de ağrı, aşırı kanama gibi durumlarda bu kurala uyulamayabilir. Gerekli olan her durumda ve özellikle de acil durumların aydınlatılabilmesi için kanamalı olunan durumlarda da dahil her zaman jinekolojik muayene yapılabilir.
Jinekolojik muayene esnasında doktorunuzun sizden beklediği, sorulara açık ve net cevap vermeniz ve sağlığınızı ilgilendiren ayrıntıları gizlememenizdir. Muayene odasında doktorun elde ettiği bilgiler onun hiç kimseyle ve hatta özel durumlar dışında meslektaşları ile bile paylaşmadığı sırlardır. Bu sırları saklamak her doktor için mesleki bir onurdur.
Jinekolojik muayene sorgulama (latince: "anamnez") ile başlar.
Bu sorgulamada doktor şu soruların cevaplarını arar:
Genel Sorular
Yaş; Bekar mı / Evli mi? (Kaç yıldır evli); Bekarsa erkek arkadaşı olup olmadığı ve cinsel beraberlik olup olmadığı; Kendisi ve eşinin işi, eğitim durumları.
Şu andaki şikayet
Ne zaman başladı? Herhangi bir doktora bu şikayet nedeniyle başvurdu mu? Daha önce benzer şikayetleri oldu mu? Ne tedavi gördü?
Gebelik öyküsü
Daha önce kaç doğum yaptı? Kaçı yaşıyor? Daha önce düşük ya da erken doğum oldu mu? Daha önce istenmeyen gebelik nedeniyle ya da normaldışı kanama nedeniyle kürtaj uygulandı mı?
Adet döngüsü ile ilgili sorular
* Son Adet Tarihi? Burada istenen bilgi son görülen adet kanamasının bittiği gün değil, başladığı gündür.
* Kaç günde bir adet görüyor? Burada aranan kanamasız geçen günlerin sayısı değil her iki kanamanın başlangıç günleri arası süredir.
* Adet kanaması kaç gün sürüyor? Günlük kanama miktarı ne kadar?
* Son 8-12 ay içinde görülen adetlerde herhangi bir sorun yaşandı mı? Yani aşırı kanama, adet gecikmesi sonrası kanama ya da ara kanaması, lekelenme gibi problemler yaşandı mı?
* Adet öncesindeki bir hafta-10 günlük dönemde herhangi bir rahatsızlık duyuyor mu?
* Adet esnasında aşırı ağrı oluyor mu?
Gebelikten korunmayla ilgili sorular
* Korunuyor mu?
* Hangi yöntemi uyguluyor? Ne zamandan beri? Daha önce farklı bir yöntem uygulandı mı?
Genital sistemin sağlığını değerlendiren diğer sorular
* En son jinekolojik değerlendirme ne zaman yapıldı? Herhangi bir hastalık tanısı kondu mu? Ne tedavi uygulandı?
* Akıntı, kasık ağrısı, ilişki esnasında ağrı, bel ağrısı, idrarla ilgili problemler, dışkılamayla ilgili problemler var mı?
Genel vücut sağlığıyla ilgili sorular
* Daha önce tanısı konmuş bir hastalık var mı? (tansiyon yüksekliği, şeker hastalığı, kalp hastalığı, astım, ruh sağlığı sorunu gibi)
* Daha önce geçirilen bir ameliyat var mı?(apandisit ameliyatı, bademciklerin alınması, safra kesesinin alınması gibi) Bu ameliyatlarda bir sorun yaşandı mı?
* Sürekli kullanılan bir ilaç var mı? (Ağrı kesici gibi)
* İlaçlara veya başka maddelere karşı allerji veya aşırı duyarlılık (yan etkiler dahil) var mı?
Diğer sorular :
* Uyku düzeni, beslenme düzeni nasıl?
* Cinsel ilişkiyle ilgili sorun var mı?
* Sigara, alkol ya da diğer bağımlılık yapıcı madde kullanma alışkanlığı var mı?

Jinekolojik muayene (pelvis değerlendirmesi) :
Sorgulama sonrası doktor pelvik muayeneye geçer. Pelvik muayene mesane boşken yapılır. Siz jinekolojik muayene masasına yatarsınız ve muayene masasının özelliğine göre bacaklarınızı ya da ayak tabanlarınızı masanın özel yerlerine yerleştirmeniz istenir. Hastanın bu şekilde durmasına tıp dilinde "litotomi pozisyonu" adı verilir.
Muayenenin ağrısız olabilmesi ve genital sistem hakkında üst düzeyde bilgi edinilebilmesi için karnınızı gevşetmiş ve belinizi masaya tümüyle yaslamış olmanız gerekir. Bunun için gerekirse doktorunuz bir süre bekler. Bu gevşeme gerçekleştiğinde muayene tamamen ağrısız olacaktır.
Pelvik muayene şu şekilde seyreder
Doktorunuz ilk önce karnınızın alt kısmına bakarak burada olan ameliyat izlerini not eder. Daha sonra her iki elini kasık bölgelerine yerleştirerek burada lenf bezi büyümesi olup olmadığını araştırır. Dış genital sistemi (vulva) gözle inceler ve varsa patolojileri saptar. Daha sonra dış dudakları her iki elle aralayarak yukarıdan aşağı klitoris, uretra girişi, kızlık zarı ve artıklarınında varolan patolojileri ve varsa doğum esnasında oluşan hasarları not eder.

Şekil 1: Jinekolojik muayenede doktorunuz öncelikle dış genital bölgenizi dikkatlice gözden geçirir

Daha sonra bakire değilseniz vajinal spekulum denen alet (metal ya da plastik olabilir) dikkatlice vajinaya yerleştirilir.

Şekil 2: Jinekolojik muayenede vajinal spekulum adı verilen aletin vajinaya yerleştirilmesi
Şekil 3: Vajinal spekulumun şematik görünümü. Bazı doktorlar bunun yerine iki parçadan oluşan modellerini tercih edebilirler. Aletin en önemli özelliği vajina duvarlarını birbirinden ayırarak rahimağzını görünür hale getirmesidir.

Bu esnada doktor vajinayı tümüyle inceleme imkanı elde eder. Var olan akıntının niteliği not edilir. Daha sonra spekulum biraz daha derine itilerek rahimağzı gözlenir. Burada erozyon ("yara"), doğuma bağlı yırtık, varsa enfeksiyon belirtileri not edilir. Bu esnada papsmear fırçası rahimağzına yerleştirilerek birkaç kez döndürülür. Böylece rahimağzı içi ile rahimağzı-vajina birleşim yeri arasından hücre numunesi toplanır. Fırça dışarı çıkarılarak özel bir cam üzerine yayılır ve hemen özel bir sprey sıkılarak işleme tabi tutulur.
Papsmear için örnek alınması işlemi doktordan doktora değişmek üzere çeşitli yapılarda çubuklar kullanılarak gerçekleşir. Bu işlem her zaman ağrısızdır. Bazı durumlarda numune alınması sponrasında birkaç damla kanamanız olabilir. Doktorunuz aksini söylemediği sürece bu tamamen normal kabul edilir.

Şekil 4: Jinekolojik muayenede papsmear alma çubuğu ile numune alınması

Pelvik muayene esnasında eğer kanama yoksa papsmear rutin olarak, hiç bir patoloji saptanmasa bile alınır. Muayene esnasında gerekli bazı durumlarda vajinal kültür için numune de alınabilir. Vajinal kültür, ucu pamuklu bir çubuğun vajinanın çeşitli bölgelerine ve rahimağzına değdirilerek bu bölgeden numune alınması işlemidir.
Daha sonra spekulum bulunduğu yerden yavaşça çıkarılır. Çıkarma esnasında mesane sarkması (sistosel) veya rektosel (kalınbağırsak sarkması (rektosel) gibi doğumlara bağlı olarak gelişmiş sarkmalar varsa not edilir.
Pelvik muayenenin son aşaması elle yapılan muayenedir
Doktor bir elinin işaret ve orta parmağını vajinaya yerleştirir, diğer elini de karın alt kısmına bastırır. Bu incelemede ilk önce iki el arasında kalan rahimin büyüklüğü, kıvamı, varolan rahime ait kitleler ve rahimin duruş şekli (öne dönük, ters) not edilir. Doktor bu aşamada rahimağzını ileri geri ve yanlara doğru hareket ettirir ve bu hareketin ağrıya yol açıp açmadığını değerlendirir (Bu esnada az miktarda ağrı duyulması normal kabu edilebilirken aşırı ağrı duyulması enfeksiyon ya da dış gebelik habercisi olabilir).
Daha sonra doktor sol elini mesane üzerine yerleştirerek bastırma esnasında ağrı olup olmadığını kontrol eder (ağrı olması sistit belirtisi olabilir).
Takiben doktor sağ elini ilk önce vajinanın yan duvarına doğru getirerek sağ yumurtalık ve çevresindeki yumuşak dokular hakkında bilgi edinir. Burada muayene esnasında bölgede kitle olup olmadığı kontrol edilir. Bölgede bastırmakla aşırı ağrı olması enfeksiyon habercisi olabilir. Aynı işlem sol yumurtalık bölgesinde de tekrarlanır ve pelvik muayene tamamlanmış olur.

Şekil 5: Elle muayenenin şematik görünümü


Bazı durumlarda elle muayene işleminde doktor bir parmağını vajinaya diğer parmağını rektum bölgesine yerleştirerek değerlendirme yapar. Rektovajinal değerlendirme adı verilen bu muayene ciddi enfeksiyon veya kanser şüphesinde uygulanan bir incelemedir. Bazı doktorlar ise bu incelemeyi rutin olarak yap

Şekil 6: Elle muayenenin rektovajinal adı verilen özel bir şekli. Bazı doktorlar bu incelemeyi rutin olarak yaparlarken bir kısmı bunu yalnızca özel durumlarda uygularlar.

Bakirelerde muayene :
Bakire olan bir kadın jinekolojik muayeneye daha da çekinerek gelir. Hatta bazı kadınlar önceden doktoru ya direkt arayarak, ya da doktora muayene olmuş kişilerden bilgi toplayarak bu doktorun muayene yerine ultrasonografiyle değerlendirme yapıp yapmadığını araştırırlar. Unutmayın: Ultrasonografi bir görüntüleme yöntemidir ve asla elle muayenenin yerini tam olarak tutamaz. Elle muayenede muayene edilen bölgenin ağrıya duyarlı olup olmadığı, kitle varlığı durumunda kitlenin kıvamı ve diğer bazı nitelikleri ultrasonografi incelemesiyle anlaşılamaz.
Bakire bir kadının muayenesinde spekulum muayenesine kadarki aşamalar aynıdır. Spekulum muayenesi aşaması atlanır. Rektal (makattan) çift elle muayene amacıyla sağ işaret parmağı vazelinle kayganlaştırıldıktan sonra rektuma yerleştirilir ve sol el de karın alt kısmına yerleştirilir. Vajinal muayenedeki bilgilerin tümü bu muayenede elde edilir. Bu muayene hafif rahatsızlık verici olmasına karşın çok önemli bilgiler vermesi nedeniyle yapılmasında fayda vardır.

RAHİM AĞZI YARASI

Servikal erozyon ("rahimağzı yarası")
Rahimağzı kanalının iç yüzeyini döşeyen epitel hücreleri salgı yapıcı (glanduler) özellikler taşırlarken, vajinanın iç yüzey hücreleri bu dokuyu çeşitli dış etkenlere karşı (bakteriler, virüsler, cinsel ilişkinin "aşındırıcı" etkileri) korumakla görevli yassı epitel (skuamöz) yapıda hücrelerdir. Bu iki ayrı hücre türünün yakın komşulukta olduğu bölgeye değişim bölgesi (transformasyon zonu) adı verilir


Değişim bölgesinde birbirinden farklı bu iki hücre türü değişik yapıları ve davranış özellikleri nedeniyle sürekli birbirleriyle "geçimsiz" durumdadırlar. Kısaca söylemek gerekirse bu bölgede bir hücre türü diğer hücrenin sınırlarının ilerisine geçerek o bölgede kendi hakimiyetini kurmak istemekte ve bu nedenle burada hücreler adeta bir sınır savaşı halinde bulunmaktadırlar. Bölgede sürekli bir yıkım-yenilenme söz konusudur. Bu esnada sürekli olarak bazı hücreler atılır ve yenisiyle değiştirilir.

Halk arasında "yara" olarak bilinen hastalık aslında değişim bölgesinin rahimağzı içindeki salgı yapıcı hücrelerin değişim bölgesindeki zaferinden başka bir şey değildir. Değişim bölgesindeki "savaş" salgı yapıcı hücreler tarafından kazanılmış ve vajinanın yassı epitel hücreleri erozyon yoluyla "eritilmiştir". Bu erime spekulum muayenesinde rahimağzı üzerine "kızarık" bir görünüm kazandırır ve doktor tarafından halk diline "yara" olarak tercüme edilir.

Normalde rahimağzı kanalının içinde vajinanın asit ortamından uzak olarak yaşayan hücreler dışarıya taştıklarında salgılarını yapmaya devam ederler. Salgı yapıcı hücreler sayıca artmış olduklarından yaptıkları salgı miktarı da artar ve bu durum kadının akıntı şikayeti duymasına neden olabilir.

Rahimağzı kanalının doğal salgısı alkalen özellikler taşır. Vajinanın doğal ortamı ise asit özelliktedir. Vajinayı enfeksiyonlara karşı koruyan laktobasil adlı bakteriler yalnızca asit ortamda yaşayabilirler. Rahimağzı kanalının artmış alkalen salgısı vajinanın asit ortamını bozduğunda laktobasillerin sağlıklı bir şekilde çoğalmaları engellenir ve bu da vajinada enfeksiyon ortaya çıkmasına zemin hazırlayabilir. Sık sık vajinit geçiren kadınlarda altta yatan muhtemel neden bu yüzden bir rahimağzı yarası da olabilmektedir.
Rahimağzı "yarası" akıntı şikayeti dışında bir sorun yaratmayabilir ve çoğu durumda muayene esnasında tesadüfen saptanır. Bazı kadınlarda ise ilişki esnasında kanamaya neden olabilir. Rahimağzı yarası görünüm olara kanser veya kanser öncüsü lezyonlarla karışabileceğinden, saptandığında mutlaka papsmear alınarak durum değerlendirmesi yapılır. Papsmear raporunda da erozyon tanısı doğrulanır.

Erozyon, papsmear incelemesi yapıldıktan sonra mutlaka kriyoterapi ile (dondurarak) koterizasyonla (yakılarak) veya lazer ile buharlaştırılarak giderilmesi önerilen bir durumdur.
Doğum kontrol hapı kullanımı rahimağzı kanalı içindeki salgı yapıcı hücrelerin çoğalmasını kolaylaştırdığından doğum kontrol hapı kullanan kadınlarda rahimağzı yarasına nispeten daha sık rastlanmaktadır.

KÜRTAJ (İSTENMEYEN GEBELİK)

Kürtaj veya küretaj (rahim tahliyesi) rahim içindeki bir gebeliğin özel yöntemlerle sonlandırılmasıdır. Kürtaj Kadının arzusuyla 10. gebelik haftasına kadar yasal olarak uygulanabilir.
Kürtaj işlemine bağlı oluşan özel durumlar
Aşağıda anlatılan özel durumlar yasal tahliye sınırları içinde uygulanan kürtaj işlemlerinde ve özellikle ilk 8 haftadaki uygulamalarda (hematometra ve gebeliğin devam etmesi hariç) çok ender görülür.
Kürtaj sonrası aşırı kanama:
Özellikle kürtaj işlemi sonrası 2. günden 15. güne kadar adet miktarını geçmeyen kanamalarda endişeye gerek yoktur. Ancak iki haftayı aşan kanamalarda ya da ilk iki haftadaki aşırı kanamalarda doktorunuza müracaat etmelisiniz. Bu durumda parça kalması ya da enfeksiyon söz konusu olabilir.
Kürtaj sonrası enfeksiyon:
Steril şartlarda usulüne uygun ve yasal tahliye sınırları içerisinde yapılan kürtaj işleminde genellikle enfeksiyon gelişmez. Ancak genital sistemlerinde patojen bakterileri yüksek oranda barındıran kadınlarda özellikle 5. günden sonra ciddi enfeksiyonlar oluşabilir. Bu durum kendini ağrı ve kanama şeklinde belli eder. Bu durumda hekime başvurduğunuza uygun antibiotik tedavisine geçilir.
Kürtaj sonrası "parça kalması":
Usulüne uygun ve yasal tahliye sınırları içerisinde yapılan kürtaj uygulamalarında yaklaşık olarak %5 hastada ortaya çıkar. Bu durum kendini ilk iki haftada aşırı kanama, ya da ikinci haftadan sonra devam eden kanama şeklinde belli eder. Bazı durumlarda özellikle de büyük gebelik haftalarında uygulanan kürtaj işleminde vajinadan kanamayla birlikte parça düştüğü gözlenebilir. Bu durumda hemen doktorunuza başvurun.
Parça kaldığından emin olunan durumlarda genellikle bu parçaları temizlemek için kısa süren ikinci bir kürtaj işlemi uygulanır. Parça kaldığı kesin değilse bu durumda rahim kasılmasını artırıcı ilaçlar ve antibiyotiklerle durum düzeltilir.
Hematometra (rahim içinde kan birikmesi):
Özellikle 6. haftadan önce yapılan kürtaj uygulamalarında görülür. Ufak gebelik haftalarında rahimağzı bujilerle genişletilmediğinden işlem sonrası devam eden kanama rahimiçinde birikir ve 4-6 saatlik bir süre sonunda rahimin aşırı büyümesine ve kramp tarzı ağrıların oluşmasına neden olur. Yapılan muayene sonrasında rahimin büyük olduğu saptanır ve rahimağzından içeri bir kanül ittirilerek rahim boşaltılır.
Kürtaj sonrası gebeliğin devam etmesi:
Genellikle 6. ve özellikle de 5. gebelik haftasından önceki kürtaj uygulamalarında yaklaşık %5 kadında rastlanır. Kürtaj başarısız olmuştur ve gebelik aynı kürtaj öncesi olduğu gibi devam etmektedir. Bu durum gebelik kesesinin henüz çok ufak olduğu durumlarda kanülün keseye ulaşamaması sonucu meydana gelir. Belli bir süre sonunda (genellikle 1 hafta sonra) tekrar kürtaj gerekir.
Bu durumu engellemek için doktorların bir kısmı tahliye için en az 5 gebelik haftasının dolmasını beklerler.
Kürtaj esnasında rahimin delinmesi:
Genellikle 8. gebelik haftasından sonra ve özellikle de yasal sınırı aşmış kürtajda görülür. Tahliyenin herhangi bir aşamasında ve özellikle de rahim içine metal aletler (küretler) sokulması esnasında ortaya çıkan bir durumdur. Erken farkedilirse genellikle bir problem yaratmaz. Ancak delinme sonrasında metal alet ya da vakum işlemi rahim dışındaki diğer organları (barsaklar) zedelerse bu durumda genellikle ameliyat gerekir. Şüpheli durumlarda laparoskopik inceleme ile delinme ve organ hasarı direkt gözlenebilir.
Kürtaj sonrası rahimde yapışıklık oluşması:
Genellikle büyük gebelik haftasında yapılan kürtaj işleminde metal küretlerle rahim iç tabakasının aşırı kazınma nedeniyle hasar görmesine bağlı olarak ortaya çıkar. Düşük ya da doğum sonrası görülen şiddetli enfeksiyonlar da yapışıklığa neden olabilir. Asherman sendromu adı verilen bu durumda rahim iç tabakasındaki yapışıklık ağırılık derecesine göre kürtaj sonrası normalden az adet görülmesine ya da adetin tamamen kesilmesine neden olur.
Kürtaj sonrası adet görememe durumlarında ilk önce ilaç tedavisi denenir. Cevap alınmazsa histerosalpingografi (rahim ve tüplerin radyolojik incelemesi) incelemesiyle yapışıklığın boyutları belirlenir. Daha sonra ya spiral takılarak ya da en iyisi histeroskopi yöntemiyle bu yapışıklıklar giderilmeye çalışılır. Ancak önceden belirtildiği gibi yasal sınırlar içinde gerçekleşen kürtajlarda Asherman sendromu oldukça ender görülür.

Kürtaj Uygulaması
Yasal tahliyeler hem lokal anestezi, hem de genel anestezi altında uygulanabilir. Genel anestezi altında kürtaj her ne kadar maliyeti biraz artırsa da, işlemin tümüyle ağrısız seyretmesi açısından çağdaş ve etkili bir yöntemdir.
Kürtaj Tekniği :
Gebelik haftası ultrasonla belirlendikten sonra dikkatli bir jinekolojik muayene yapılır. Vajina ve rahimağzı bakterilerden arındırılmak amacıyla dezenfekte edildikten sonra, rahimağzını sabitlemek için plastik bir alet vajinadan yerleştirilir ve lokal anestezik madde uygun olarak rahimağzı içine enjekte edilir, veya genel anestezi için anestezi uzmanı tarafından gerekli işlemler başlatılır.
Daha sonra çok ince plastik kanüller rahimağzından rahim içine ittirilir. Bazen rahimağzı sert olabilir ya da gebelik 6. haftanın üzerinde olması nedeniyle daha geniş çaplı plastik kanüller kullanılması gerekebilir. Bu durumda rahimağzını genişletmek için özel "buji" adı verilen aletler kullanılır. Kanül yerleştirildikten sonra kanüle bir enjektör iliştirilir. Enjektörde oluşan vakum yardımıyla rahimin içi vakumla boşaltılır.
10. haftaya yakın olan gebeliklerde bazen rahim içine metal aletler sokularak rahimin tümüyle boşaltıldığından emin olmak gerekebilir, ancak bu çok ender bir durumdur.
Rahimin içi tümüyle boşaltıldıktan sonra kanül çıkarılır, diğer tüm aletler çıkarılır ve hastanın 10 dakika istirahati sağlanır.
Tüm bu kürtaj işlemleri 6. gebelik haftasına kadar olan gebeliklerde 5 dakika, 6 ile 10 arası olan gebeliklerde 5-15 dakika sürer. Bu süre Kadın-Doğum uzmanının çalışma süresidir. Genel anestezi uygulandığında hastanın uyuması, işlemin yapılması ve hastanın kendine gelmesine 20-40 dakika eklenmelidir.
Riskler:
Yasal sınırlar içinde (10. gebelik haftasına kadar uygulanan kürtaj) oluşması muhtemel riskler büyük oranda işlemi uygulayan Kadın-Doğum uzmanının tecrübesine bağlıdır.

-Lokal anesteziyle yapılan kürtaj uygulamalarında işlem esnasında en sık rastlanan sorunlar lokal anestezik maddeye aşırı duyarlılık ve vazovagal senkoptur (uterusun sabitlenmesi amacıyla takılan alet nedeniyle bayılma oluşması). Bu, geçici ve selim bir durumdur. Yaklaşık %1 oranında görülür.

-İşlemden hemen sonra en sık görülen sorun bulantı ve kusmadır. Bazen bayılma hissi oluşabilir. Bu durum da yaklaşık %1 oranında gözlenir ve hayati tehlike yaratmayan geçici bir durumdur.

-Bazen rahim ağzı kanülün geçmesine izin vermeyecek şekilde sert olabilir ve işlem yarıda bırakılabilir (görülme oranı: yaklaşık 700'de 1). Tahliye bir hafta sonrasına ertelenir.

-Gebelik çok erken ise (<5.5 hafta) tahliye başarısız olabilir. Tahliye bir hafta sonrasına ertelenir. Tecrübeli bir Kadın-Doğum uzmanı erken bir gebeliği tahliye etme girişiminde bulunmak yerine belli bir süre bekledikten sonra tahliye etmeyi önerir.

-Özellikle gebelik büyükse kürtaj işlemi esnasında aşırı kanama olabilir. Yasal sınırlar içinde yapılan kürtaj uygulamalarında oluşan kanamalar hayati tehlike yaratmaz.

-Çok ender durumlarda ve çoğunlukla yasal sınırı aşan (10. gebelik haftası sonrası uygulanan) kürtaj uygulamalarında işlem esnasında rahim delinebilir .

-Özellikle çok erken gebelik haftalarında uygulanan kürtaj esnasında işlemden birkaç saat sonra görülen nadir bir sorun da rahim içinde kan birikmesidir (görülme oranı 500'de 1). Hayati bir tehlike yaratmayan bir durumdur ve rahimin içindeki kan boşaltılarak tedavisi sağlanır.

-Enfeksiyon oluşacaksa bu genellikle işlemden 6-7 gün sonra ortaya çıkar ve kendini ağrı, akıntı, aşırı kanama şeklinde belli eder. Kürtaj sonrası verilen antibiyotikleri düzenli olarak kullanmanız durumunda bu sorun da ender olarak gözlenir.

-İçeride "parça kalması" durumunda genellikle ilk iki haftada adet esnasındaki kanamadan çok daha fazla kanama görülür ve bu kanama pıhtı şeklinde ve koyu renklidir. Kanamanın ağrılı olması kural değildir. Bazen parça düştüğü gözlenebilir.

-Kürtaj uygulaması sonrası geç dönemde ender görülen bir sorun rahimağzında yapışıklık oluşmasıdır (rahim içi değil!). Kendini kürtajdan 4-6 hafta geçmesine rağmen ağrı oluşması ancak bir türlü adet kanamasının olmaması ve ilaç tedavisiyle de kanama oluşturulamaması şeklinde gösterir. Tedavisi yapışıklığın ufak bir işlemle açılması şeklindedir ve üreme sağlığında kalıcı hasar bırakan bir durum değildir.

-Kürtaj uygulaması sonrası geç dönemde görülen en önemli, ancak çok ender bir sorun işlem esnasında rahim iç tabakasının aşırı hasar görmesi sonucunda oluşan yapışıklıklardır (Asherman sendromu). Kendini kürtajdan 4-5 hafta geçmesine rağmen adet kanamasının olmaması ve ilaç tedavisiyle de kanama oluşturulamaması şeklinde gösterir. Usulüne uygun yasal sınırlar içinde yapılan tahliyelerde ve özellikle de vakumla yapılan işlemlerde ender olarak gözlenir.
Uyarılar ve tehlike işaretleri :
Kürtaj işleminden belli bir süre sonra (genellikle bir hafta sonra) kontrole çağırılacaksınız. Bu kontrol gebeliğin tümüyle sonlandırıldığından, enfeksiyon oluşmadığından, işlem esnasında spiral takılmışsa spiralin uygun konumda olduğunun belirlenmesi açısından çok önemlidir. Bu kontrol ihmal edilmemelidir. Eğer kanama, parça düşürme, aşırı ağrı, ateş gibi durumlar ortaya çıkarsa kontrol günü beklenmemeli ve hemen doktorla irtibata geçilmelidir.

YUMURTALIK KİSTİ ÇIKARILMASI (KİSTEKTOMİ)

Yumurtalık kistleri yumurtalık dokusundan gelişen, özellikle üreme çağındaki kadınlarda nispeten sık görülen ve büyük çoğunluğu selim tabiyatlı oluşumlardır. Özellikle ileri yaşlarda ortaya çıkan kistlerin bir kısmı ise yumurtalık kanserine bağlı olarak gelişirler.

Üreme çağındaki kadınlara başka bir nedenle yapılan jinekolojik değerlendirmede işlevsel yumurtalık kistlerine (bu kistler adet döngülerinden birinde yumurtlama işlevinin tam gerçekleşememesine bağlı oluşurlar) nispeten sık rastlanır. Bu tür kistlerin en önemli özelliği bir veya birkaç adet döngüsü sonunda kendiliğinden kaybolabilme olasılıklarının yüksek olmasıdır. Bu nedenle çoğu durumda tanı konduktan sonra kistin kendiliğinden yok olup olmadığını belirlemek için bir süre beklenir.

Hangi Durumlarda Yumurtalık Kistleri Çıkarılmalıdır?
Daha önce belirtildiği gibi özelikle üreme çağında yumurtalık kistlerine sık rastlanır ve bu kistlerin çoğu belli bir süre sonunda kendiliğinden kaybolurlar. Bazı özel durumlar hariç, kist tanısı konduğunda hemen ameliyat kararı vermek yerine en azından bir sonraki adet kanaması döneminin bitimine kadar beklenerek kistin kendiliğinden kaybolup kaybolmadığı belirlenir.
Genel olarak söylemek gerekirse yumurtalık kistleri çeşitli belirtiler yaratarak kadının günlük yaşamını olumsuz yönde etkiliyorsa veya kistin selim tabiyatlı olduğundan emin olunamıyorsa (yumurtalık kanserinin bazı durumlarda ilk belirtisi küçük bir kistik oluşum olabilmektedir) ameliyat yoluna gidilmesi tercih edilir.
Kistlerin kendiliğinden kaybolması mümkün müdür?
İşlevsel kist adı verilen türde olan kistler en sık görülen kistlerdir. Yumurtlama işlevinde yumurtalık içinde doğal olarak ortaya çıkan ve olgunlaşmış yumurta hücresini barındıran folikül adı verilen içi sıvı dolu kesecikler (link) belli bir boyuta ulaştıktan sonra çatlayarak yumurta hücresini serbest bırakırlar. Herhangi bir nedenle bu çatlama tam olarak gerçekleşemediğinde folikül içindeki sıvı artmaya devam eder ve kist ortaya çıkar. Bir sonraki adet kanaması geldiğinde kanda doğal sürecin bir parçası olarak azalan hormonlar genellikle bu kistin çatlayarak ortadan kalkmasını sağlarlar. Bazı durumlarda doktor önerisiyle kullanılan doğum kontrol hapları da kistin kaybolmasına yardımcı olabilir.
Özetle söylemek gerekirse işlevsel yapıdaki kistlerin çoğu kendiliğinden kaybolur.
Ayrıntılı olarak incelenecek olursa aşağıdaki durumlar kistlerin ameliyatla çıkarılmasını gerektirirler:
Kistik oluşumun tabiyatı ve türü hakkında neti bir fikre varılamaması:
Üreme çağındaki kistik oluşumların çoğu selim tabiyatlıdır ve ultrasonografide verdikleri görüntüye göre "basit kist" olarak adlandırılırlar. Basit kist terimi içi tümüyle sıvı dolu olan, katı (solid) kısımlar içermeyen ve ultrasonografide sınırları düzenli ve içi tümüyle siyah ("hipoekojen") görülen, selim olduğu düşünülen kistik yapıyı tarif etmek için kullanılır. Bu tür kistler başka bir ameliyat nedeni söz konusu olmadığı sürece belirli aralıklarla izlenebilirler.
Selim tabiyatlı olan ancak adet sancısı, cinsel ilişkide ağrı ve gebe kalamama gibi sorunlara neden olabilen ve endometriyozis
hastalığına eşlik eden çikolata kistleri yukarıda belirtilen sorunları yarattıklarında ameliyatla çıkarılmaları tercih edilir. Bu tür kistlerin vajinal ultrasonografide tipik bir görünümleri vardır ve bu nedenle kolay tanınırlar.
Yine selim tabiyatlı olan ancak içerdikleri materyalin kistin yırtılmasıyla karın içine boşalması durumunda ciddi sorunlara yol açabilen dermoid yapıdaki kistlerin de genellikle ameliyatla çıkarılması tercih edilir. Bu kistler içlerinde kıl, diş, kemik dokusu gibi yapılar içerdiklerinden ultrasonografide nispeten kolay tanınırlar. Bu tür kistlerde özellikle büyük olduklarında boğulma ("torsiyon") adı verilen ve aşağıda anlatılacak olan ağrılı durum daha kolay ortaya çıkabilmektedir.
Yumurtalık kistinin kanser olduğundan şüphelenilmesi durumunda bu olasılık çok düşük olsa dahi kısa zamanda ameliyat yapılması tercih edilir. Özellikle ileri yaşlarda ortaya çıkan, birden fazla sayıda veya çift taraflı olan, içlerinde katı kısımlar bulunan, karın içinde sıvı birikmesine neden olan, belli bir süre sonunda kendiliğinden kaybolmayan veya büyüme gösteren, tümör markeri adı verilen bazı kan parametrelerinde yükselmelerle beraber olan kistik oluşumlar kanser olabilmeleri nedeniyle ameliyat edilmeleri önerilir.
Kural olarak menopoz döneminde veya çocukluk çağında ortaya çıkan kistik oluşumların beklenmeden ameliyatla çıkarılması önerilir.
Bazı yumurtalık kistleri östrojen hormonu, tiroid bezi hormonları ve diğer bazı hormonları üreterek bu hormonların fazlalığına bağlı belirtiler ortaya çıkarırlar. Bu tür kistik oluşumlar için de genellikle ameliyat kararı verilir.
Ameliyatın en önemli avantajı çıkarılan dokunun patolojik incelemesinin yapılarak tabiyatının net olarak belirlenebilmesidir.
Yumurtalık Kanseri :
Kistik oluşumun ağrıya neden olması:
Pelvik ağrı nedeniyle yapılan jinekolojik değerlendirmede kistik oluşumun ağrının nedeni olduğu düşünüldüğünde ameliyat tercih edilir.
Özellikle büyük kistler çevre dokulardaki sinir uçlarına veya çevre organlara bası yaparak rahatsız edici ağrılara neden olabilirler. Bu ağrılar adet sancısı şeklinde olabileceği gibi adet döngüsünün her gününde sürekli var olan ağrılar şeklinde olabilir.
Kistin boğulması veya boğulma olasılığının varlığı:
Kistin ağrıya neden olduğu durumlardan biri de torsiyon ("boğulma") adı verilen durumdur. Kistin kendi etrafında dönerek kendi kan dolaşımını bozmasıyla ortaya çıkar. Kan dolaşımnın bozulmasıyla canlılığını yitirmeye başlayan yumurtalık dokusu çok ciddi ağrılara neden olur.
Bu ağrı bazen karın içi organlarda ciddi bir durum (apandisit, dış gebelik veya başka bir nedene bağlı iç kanama, mide delinmesi gibi) düşündürecek bulguları ortaya çıkarabilmekte ve bu durumlarda doktorun acil ameliyat kararı vermesini gerektirebilmektedir.
Her kistik oluşumda boğulma oluşabilmesine karşın özellikle 5 santimetre ve daha büyük çaplı olanlar ve dermoid kist yapısında olan kistik oluşumlarda bu risk belirgin olarak fazladır. Kist boğulduğunda yapılan ameliyat çoğu durumda canlılığını kaybetmiş yumurtalık dokusunun kistle beraber çıkarılmasına, yani kadının yumurtalığını kaybetmesine neden olmaktadır. Boğulma riski taşıyan veya en ufak bir boğulma belirtisi gösteren kistlerin ameliyatla çıkarılması kadının yumurtalığını kaybetme riskini etkili bir şekilde azaltır.
Kistin Gebelik Döneminde Sorun Yaratma Olasılığının Varlığı:
Yumurtalık kistleri arasından özellikle endometriyozis
hastalığının seyrinde görülebilen çikolata kistleri bir gebe kalamama nedeni oluşturabilirler. Bu nedenle gebelik öncesi dönemde saptanan çikolata kistleri için küçük çaplı olanlar hariç çoğu durumda ameliyat kararı verilir.
Yumurtalık kistleri arasından özellikle doğum kanalına yakın yerleşimli ve büyük çaplı olanlar doğum eyleminin ilerlememesine neden olabilirler. Gebelik öncesi dönemde saptanan bu tür kistlerin ameliyatla çıkarılması bu kistlerin bir sezaryan ile doğum nedeni teşkil etme olasılıklarını ortadan kaldırırlar.
Kistin komşu organlara bası yaparak bu organların işlevlerini olumsuz yönde etkilemesi:
Özellikle büyük kistik oluşumlar rahimle yakın komşulukta bulunan idrar yollarının veya bağırsakların işlevlerini olumsuz yönde etkileyebilirler.
İdrar torbasına bası yapan kistler sık idrara çıkma, bazen idrar tutamama veya idrar yapamama şikayeti yapabilirler.
Bağırsaklara ve özellikle de kalın bağırsağa bası olması durumunda dışkılama işlevi olumsuz etkilenebilir.
Hangi Durumlarda Yalnızca Kistin Çıkarılması Yerine Beraberinde Heriki Yumurtalık ve Rahimin de Tümüyle Alınması Tercih Edilir?
Üreme çağında olan bir kadında kist için yapılan ameliyatlarda temel hedef yumurtalıkların korunması ve yalnızca kistin çıkarılmasıdır. Ancak kistin kansere bağlı olduğu düşünülüyorsa ve ameliyat esnasında yapılan hızlı patolojik inceleme ("frozen section") kanser tanısını doğruluyorsa bazı çok özel durumlar hariç, yumurtalığın alınması tedavi için yeterli değildir. Bu durumlarda standart yumurtalık kanseri ameliyatını
uygulamak tedavi açısından çok önemlidir.
Rahimin gebelik döneminde büyüyen bebeği barındırmak dışında bilinen bir işlevi yoktur. Bu nedenle ailesini tamamlamış bir kadında kistin iyi huylu olduğu düşünülse dahi yalnızca kistin çıkarılması yerine beraberinde her iki yumurtalığın birden ve hatta rahimin de tümüyle alınması önerilebilir. Bu öneri kadın tarafından çoğu durumda antipatik karşılansa da kadının bu ameliyat sayesinde ileri yaşlarda gelişmesi muhtemel üç kanser türünden (yumurtalık kanseri, rahim kanseri ve rahimağzı kanseri) tümüyle kurtulmuş olmasının getireceği avantajlar gözardı edilmemelidir.
Yumurtalık Kisti Nasıl Çıkarılır?
Genel olarak söylemek gerekirse bir yumurtalık kistinin yerleşmiş bulunduğu yumurtalık dokusundan tümüyle çıkarılabilirliğinin temel belirleyicisi kistin türü ve yumurtalık dokusu içindeki konumudur.
İşlevsel ve basit yapıdaki kistler genellikle çok basit bir şekilde etrafındaki sağlam yumurtalık dokusundan "soyularak" çıkarılabilmektedirler.
Endometriyozis hastalığı seyrinde gelişen çikolata kistleri bir yandan endometriyozis hastalığınıngenital organlar ile komşu organlar arasında yapışıklıklara neden olabilmeleri, öte yandan sıklıkla yumurtalık dokusunun derinliklerinde ve genellikle birden fazla sayıda olmaları nedeniyle daha zor çıkarılırlar. Yine de çoğu durumda sağlam yumurtalık dokusunun korunması çoğu durumda mümkündür.
Dermoid kistler ise çıkarılmaları nispeten zor kistlerdir ve bazı durumlarda tüm yumurtalık dokusuna yayılım gösterdiklerinden sağlam doku bulunması zor olabilir ve kistle beraber yumurtalık dokusunun da çıkarılması gerekebilir.
Boğulma belirtileri gösteren ve çoğu durumda acil şartlarda yapılan ameliyatlarda yumurtalık dokusu canlılığını korumaya devam ediyorsa yalnızca kistin çıkarılması mümkün olmakla beraber bu olasılık maalesef çok yüksek olmamaktadır.
Yumurtalık kistlerinin ne şekilde çıkarılacağının belirleyicisi de yine kistin türü ve büyüklüğüdür. Orta büyüklükte ve etraf dokuyla yapışıklık oluşturmamış kistler, laparoskopi için başka engel teşkil edecek bir durum söz konusu değilse karnın açılmasına gerek kalmadan bu yöntemle çıkarılabilirler. Büyük kistler, yapışıklık oluşturmuş kistler ve kanser olma şüphesi taşıyan kistler için laparotomi (karnın açılarak ameliyat edilmesi) tercih edilir.
Laparoski :
Sezaryan esnasında kist çıkarılması
Gebelik dönemi yeni bir kistik oluşumun ortaya çıkmasına neden olan bir durum değildir. Ancak yine de bazen sezaryan esnasında tesadüfen bir yumurtalık kisti saptanabilmektedir. Böyle bir durumda kistin sezaryan operasyonunun bitiminde, bulunduğu yumurtalık dokusundan ayrılarak çıkarılması veya bu mümkün değilse o taraftaki yumurtalığın tümüyle çıkarılması ameliyat süresini biraz uzatmak dışında bir sorun yaratmaz.
Kist Çıkarılma Ameliyatının Riskleri Nelerdir?
Kist çıkarılma ameliyatları genel anestezi altında uygulanan ameliyatlardır (GA-link). Bu nedenle genel anesteziye bağlı oluşması muhtemel riskler bu ameliyatta da ortaya çıkabilir. Dikkatli bir ön değerlendirme ve tecrübeli bir doktor tarafından verilen anestezi bu riskleri çok azaltır.
Karından uygulanan jinekolojik ameliyatların tümünde genital organlarda yapışıklık oluşma riski vardır. Bu yapışıklıklar yumurtalık ve tüpler etrafında olduklarında bu organların işlevlerini olumsuz yönde etkileyerek gebe kalamama veya zor gebe kalma nedeni olabilirler. Ameliyatın kısa zamanda tamamlanması, yapışıklığı en aza indirmek için ek bazı önlemler alınmasıyla bu risk azaltılabilmekle beraber ameliyat laparoskopi gibi çok az yapışıklık oluşumuna neden olan bir yöntem kullanılsa dahi tümüyle önlemek mümkün değildir.
Kist çıkarılma ameliyatlarında ön planda yalnızca kistin çıkarılması planlanmasına karşın sağlam yumurtalık dokusunun bulunması her zaman mümkün değildir. Bu nedenle her kadının bu tür ameliyatlarda kistin bulunduğu taraftaki yumurtalığın da alınma olasılığını bilmesi son derece önemlidir.
Ameliyat esnasında kistin kanser olduğunun düşünülmesi ve bunun ameliyat devam ederken yapılan acil patolojik incelemeyle doğrulanması durumunda da her iki yumurtalıkla beraber rahimin de alındığı daha geniş bir ameliyat yapılması gerekebilir.
Kist çıkarılması için kullanılan teknik ameliyata bağlı riskleri etkileyen diğer bir durumdur. Laparotomi ile yani karından girilerek (link) yapılan açık ameliyatlarda bu yöntemin getirdiği riskler, laparoskopi ile yani ince borularla karını açmadan kamera yoluyla uygulanan ameliyatlarda ise bu yöntemin getirdiği riskler mevcuttur. Uygun bir ameliyat tekniği kullanıldığında ameliyat tekniğinin kendisine bağlı riskler çok ender olarak ortaya çıkar.
Ameliyat Sonrasında Tekrar Kist Oluşur Mu?
Özellikle çikolata kistleri tekrarlama olasılıkları nispeten yüksek kistlerdir ve bu nedenle ameliyat sonrasında nüksü önlemeye yönelik ek tedavi gerektirebilirler.